(AFA)CANLAR

İster yakın olayım ister uzak, ister tanıyayım şahsen, ister tanımayayım canlarımdan bir canı sürekli "yiyecek bir şeyler yok mu?" derken gözlemlediğimde yolculuk başlar bende. Apansız çocukluğuma o zamanların ben'ine zihin kameralarımı zoom yaparım. Tıpkı salata yiyen bir çocuğu seyrettiğim gibi. . .

Tam hatırlayamasam da belki altı belki yedi yaşında olduğum bir zamana ait bir an(ıy)dı. O zamanlar azgunet bir velettim. Yaka silkinecek kadar afacandım. 'Afacan' dedim, çünkü kibrim yaramaz olmayı değil afacan olmayı yeğliyor. Afacan; yaramazın zeki olanı gibi bir algı var da, o sebepten. Hâlbuki sevenlerime sorsanız düpedüz 'çok yaramazdın' diye tarif ederler herhalde. Günümüzün, hiperaktifi işte. "Benim çocuğum yaramaz değil, olsa olsa hiperaktif biraz" dedikleri cinstendim. Düz duvara tırmanan dedikleri türden (ki gerçekten de kalorifer borularından tavanlara tırmanır, dolapların üzerinde gezerdim). Hâl böyle olunca yara bereden kurtulmaz, ölümle, kazayla kardeş gibi yaşardım. Eskilerin 'kaza bela sandığı' dediği cinstendim. Yara bandı, sargı bezi, dikişler, hastanelerin acil servisleri en aşina olduğum kelimelerdendi.  Hani; Adem'e bütün kelimeler öğretilmiş ya; bana da kazalarla,  sakarlıkla ilgili tüm kelimeler ana karnındaki oryantasyon eğitimime öğretilmiş gibiydi.

Tek başıma bir çekirge sürüsü gibiydim. Bunca harekete, bunca enerji patlamasına yedirilen onca fındık ezmesinin mi etkisi var, yoksa mutlak anne desteği mi var bilemiyorum ama yaşanılan bu enerji tüketimin doğal sonucu olarak yeme(k) ile ilgili hep bir mecalim oldu. Hep yer, hep aç olurdum. Çırpı gibi olsam da sürekli yeme(k) isteğim olurdu. Bu yüzden mi, yoksa hizmet sektörünün en keyifli yerlerinden biri olan lokantalarda hayatım geçtiği için mi bilmem; yeme(k) işi, bizatihi hayatımın odağı gibiydi. Babamın lokantasında gitmek için can atardım. Niye atmayayımki? Farklı farklı insanları gözlemlemek bir yana; her türlü yemek, meze ve hatta belki de Türkiye'nin en güzel döneri oradaydı.

Oraya adım atar atmaz ufacık metabolizmama rağmen ortalama iki erişkinin yiyebileceğin kadar yemek yerdim. Benim derdim olmasa da bu halim dikkat çekerdi enikonu. Garsonumuz Ömer Ağabey çaktırmadan cebime ekmek koyar, tam akşam babamla eve dönerken "kerata yedin yedin, bir de eve giderken ekmek mi götürüyorsun?" diye takılırdı.  Kızardım, üzülürdüm ona ama haklıydı takılmakta. Gerçekten insanüstü yerdim. Hiç unutmuyorum; babamın ortağı Yalçın ağabey bir gün dükkanda değil de Taksim tramvay garajının çok yakınındaki Karadeniz pidecisinde pide yemek için çıktığında beni de yanında götürmüştü. Güya ben İstiklal Caddesi'nin araçlı, yayalı ambiyansı için yanında gidiyordum. (Upss! Kabul, ben bir dinozorum.) Dükkandan çıkmadan çoktan iki porsiyon döner ve iki porsiyon beyin salata yemiştim zaten; aramızda kalsın. Kendine bir porsiyon pide söylediğinde, bana da kâh seçkin nezaketinden kâh ne cevap vereceğimi bilmediğinden yahut benimle ilgili gözlemlerinden "sen de yer misin? " diye sorduğunda her zamanki açıklığımla "evet" diye cevapladım. Pideciden çıktığımızda gülüyordu. 'Niye gülüyorsun Yalçın Ağabey?' şeklindeki sorumun cevabını alamamış olmayı pek sonra idrak ettim tabiki.  Onun bir porsiyon pidesine ben iki porsiyon bol tereyağlı Karadeniz Pidesi ile rest demiştim. O bir erişkindi, bense sadece bir çocuk! . . .

Bağlamdan kopmadan; o yaştaki ya da erişkin olana değin bir çocuğun kendini ifade edebilmesi,  istediği arzuladığı şeyleri yapabilmesi, küçük dahi olsa dertlerle tek başına uğraşmasını gerektirmeyen bir hayat yaşaması ne büyük nimetmiş.  Onu koruyan, kollayan, onun dilinden anlayan (en azından) bir ebeveyninin olması onu o anda olmasa da eninde sonunda şanslı hissettirecektir. Tek duam var ki o da istisnasız tüm çocukların özel olduklarını bilmeleri ve dahi hep böyle hissetmeleri; ister onlara özel bir gün/an olsun, ister âlalâde bir gün/an olsun.

İnsan hakları evrensel beyannamesi, anayasalar, yazıl(ma)mış ahlâk kuralları, dinî-vicdanî doğrular dile gelsin. Herkesin; özellikle çocukların sevilmeye, hoşgörülmeye, tok olmaya, güvende olmaya hakkı vardır, olmalı. . .

Sevgiyle 19

(Not: Fotoğraf alıntıdır)


✅ Bu içerik Kişisel Blog – Hayatı (G)özlemek tarafından hazırlanmıştır. Kullanmak ve/veya kopyalamak isterseniz serbestsiniz. Helaldir yani 😉👌