"O KADIN" SOR(G)USU

Kadınlar ile erkeklerin "o kadın" yaklaşımları farklıdır. Etimolojik olarak her iki insan türü için aynı olsa da semantik ve/veya psikolojik olarak oldukça farklıdır tanımlamalar. 

Biraz bodoslamadan girdim galiba konuya. Sanırım biraz daha başlara, konuyu bir (g)özlem olarak farketmeye başladığım; yahut bir yazıya dökmeye karar verdiğim zamanlara gitmem gerekli. 

Uzun zamandır gözlemlediğim bir duygu idi, kadınlarda farkettiğim bu durum; kimisinin dillendirdiği, kimisinin belli ettiği, kimisinin de belli etmemeye çalıştığı ama pek de beceremediği. Zaman zaman, parçalar halinde bu konu hakkında konuşmalarım, sohbetlerim, ahkâmlarım oldu da yazıya dökecek kadar olgunlaşmadı.

Hayatın garip bir tecellisi olacakki, bu konuda majör sayılabilecek bir gözlemim oldu durup dururken. Gün be gün minör olanları kâh yakından kâh uzaktan gözlemlemekte olduğum gerçeğini de es geçmeyeceğim tabiki.

Amacı destekleşme olmak olan bir mecliste bir dostumun ardışıklığının yahut hemzamanlılığının önemi olmaksızın iki kadınını gördüm. Dostum dediğim kişi doğal olarak gerçek dostum olduğundan her iki kadın(ıy)la da tanıştırdı, sohbetlerine kattı. Her ikisiyle de sıcak ve samimi muhabbetlerim oldu defalarca. Adım kadar eminim ki her ikisi de münferiden çok kıymetli insanlar. Arkadaş olarak tanımaktan çok mutlu olduğum kişiler. Dolayısıyla az sonra yapacağım tanım(lama)lar onların şahsiyetleri ile ilgili değil, aksine içinde bulundukları hâl ile âlâkalı zannımca; belki de hiç içinde olmak istemedikleri şekilde.

Neyse, ön tarifleri çok uzatmadığımı umarak devam edeyim anlatmaya; gözleme sebep olan hâle yani. Belli bir zamandan beridir ilgilenmekte olduğum, insanların mikro ifadelerini farkettiğimde de bu yazı yazılmak zorundaydı artık benim için.

Konumuzun korundaki misâl olarak aldığım kadınların her biri için diğeri "o kadın" idi. Bildiğim kadarıyla her ikisi de diğerini biliyor, gizli/aleni şekilde diğerini 'kötü' olarak tanımlıyordu. Acımasız bir rekabetin iki yarışmacısı gibi hissediyorlar(dı) kendilerini ve dahi diğerini enikonu; aynı erkeğinin hayatının parçası olma hasebiyle. Belki de sadece iki ortak noktaları vardı. Biri, aynı erkeğe aşık olmaları yahut istemeleri. Diğeri ise gerçek bir üst kimlik olan kadın olmaları. 


Kadınların her birinin diğerini "o kadın" olarak etiketlediğinden olsa gerek, diğerini tarihe göm(ebil)mek üzere tüm maharetlerini sergilemiş/sergilemekte oldukları oldukça farkedilen bir durumdu; en azından benim için. Diğer taraftan, o erkek de aslında "o kadın" diyen kadınların bu ikilemini bir bakışa göre kullanmaktaydı. Çünkü kadınların her biri için diğer kadının "o kadın" oluşu, bir nevi bir köpekbalığı hikayesi idi. Köpekbalığı hikayesini bilir misiniz? Bilmeyenler için anlatayım bari; bir çeşit metafor olsun diye.

"Japonlar bir ada toplumu olarak taze balığı her zaman çok severlermiş. Fakat Japonya sahillerinde, bol balık az bulunduğundan, balıkçılar nüfusu doyurabilmek için daha büyük teknelerle okyanusa açılmaya başlamışlar. Başlangıçta balık tutmak için uzaklara gidildikçe, geri dönmesi de daha uzun zaman almaya başlamış. Dönüş bir iki günden daha fazla uzarsa, tutulan balıkların da tazeliği kaybolmaktaymış. Japonlar, tazeliği kaybolmuş balığın farkını anlayıp lezzetini hiç sevmemişler. Bu problemi çözebilmek için balıkçılar, teknelerine soğuk hava deposu yaptırmışlar. Böylece istedikleri kadar uzağa gidebilip tuttuklarını da soğuk hava deposunda dondurulmuş olarak saklayabilmişler. Ancak Japon halkı, bu defa da taze balıkla donmuş balığın lezzet farkını ayırt etmiş ve bu balıklara çok para ödemek istememişler. Bunun üzerine, balıkçılar çareyi teknelerine balık akvaryumu yaptırmakta bulmuşlar. Japon halkı bu defa da canlı olmasına rağmen bu balıkların da lezzetinde bir farklılık hissetmişler. Hareketsiz, uyuşmuş bir durumda günlerce yol giden balığın, canlı, diri ve hareketli balığa göre lezzeti çok farklıymış. Sonunda Japonlar taze ve lezzetli balığı sofralara getirebilecekleri bambaşka bir yol bulmuşlar:
Balıkları yine teknedeki akvaryumlarında tutarken içine küçük bir de köpekbalığı atmışlar. Böylece balıkların bir kısmı köpekbalığı tarafından yutulmasına rağmen geride kalanlar son derece taze kalabilmiş…"

Metafor işte; bir hikaye anlatıp, ötesini kavratma yöntemi. . .

Şimdi, yazının başında dem vurduğum fark vardı ya; ona geliyorum. O da, dostum olan o erkeğin/adamın hayatında her iki kadın da, o erkeğe/adama göre "o kadın" ol(a)madıklarından bu kaos yaşanıyordu kadınlar arasında; meselenin haklısının/erdemlisinin/doğrusunun önemli olmaksızın. Garip değil mi? Bence de. Ancak anlatayım anlam(landırma) farkını; dilim döndüğünce yahut becerebildiğim kadar empati ile. 

Bir erkeğin yaşamındaki "o kadın"ın anlamı oldukça farklıdır oysa. Çünkü erkeğin lûgatında "o kadın"ın tanım(lar)ı derin,  mânâlı ve özeldir. 'O' işaret sıfatını almış kadın, statüler üstüdür. İkilem(e)lere, kıyaslara,  benzetmelere,  çekişmelere kapalıdır 'o' 'kadın'. .

Kadınlar(ın) dünyasında "o kadın" tamlaması, cehennemi, nefreti, haseti, sevgisizliği temsil ederken; erkeklerde bu tamlama tamam(lanmay)ı, gerçek sevgiyi, özlemi, temsil eder. Yahut cennet olarak tecelli eder de diyebiliriz. Ne garip çelişkidirki kadınlar "o kadın" fenomeni ile anlarını zehir ederlerken erkekler "o kadın" ile/sayesinde an(ı)ların kıymetini bilirler. 

İşte size fark, dostlar. Erkeğin "o kadın"ı olmak için egolarının esiri olarak bakan kadın, eninde sonunda kendi "o kadın" çukurunu/bataklığını yaratmaya adaydır. . .

Sevgiyle 19

(Not: İllustrasyon alıntıdır.)

 
✅ Bu içerik Kişisel Blog – Hayatı (G)özlemek tarafından hazırlanmıştır. Kullanmak ve/veya kopyalamak isterseniz serbestsiniz. Helaldir yani 😉👌