I SEE YOU/SENİ GÖRÜYORUM/SENİ SELAMLIYORUM


Haylidir yazmadığımı zaten farkediyordum enikonu. Posta kutumda bir mesajla tamamen tesadüfen karşılaşıncaya kadar da pek takılmıyordum buna. Diğer taraftan, bir arkadaş ile konuşurken çok da yazasım gelmediğinden bahsediyorken ve hemen arkasından 'depresyondan çıktım herhalde' şeklinde nida eden iç sesimle karşılaştım. O iç ses, dışa(rı)vurulmuş olacakki 'genelde her şey yolundayken yazılıyor mu?' şeklinde bir soru geldi. 'Sırf yazmak kaygısında olanlar yazar herhalde' diye kestiğim ahkâmdan sonra şu hikaye geldi aklıma;

Aşkları ve şiirleri ile ünlü bir şair, (ki bu kişiyi Nazım olarak hatırlıyorum, niyeyse) 'neden sürekli aşktan aşka koşuyorsun?' mealinde bir soruya şu cevabı verir: 'Ben aşık olmazsam şiir yazamamki.' Benimkisi de bir parça öyle galiba. Bir şarta bağlamam gerekseydi yazmamı; benim de bir şartım var galiba; ille şiir olması gerekmiyor dışavuru(mu)mun.

Arındıran, sakinleştiren, dengeye davet eden eylem değil midir yazmak? Galiba ben de dengemin dengesizliğe evrildiği zamanlarda yazabiliyor(d)um. Güzel tarafı bu sorgunun; 'dengedeyim galiba' dedim kendime.

Dengede isen dengedesindir. Gelen de giden de baştacıdır. Ne gelenle, ne gidenle, ne getirdikleri ile ne de götürdükleri ile bir derdin yoktur. Derin bir kabul ve şükür halidir. Derin bir affediştir. Unutmasan bile affetmişsindir; hem kendini ki en önemlisidir, hem de senin dışındakini. Maddi zorluklar, anlaşılmamalar, yanlış anlamalar, hayal kırıklıkları, güven bulanımları, vs. vs. yani kısaca minör cehennemler yahut cehennemî duygular, durumlar.

Esasen şemsiye bir kelime yahut hâl tanımlamam gerekse (ki aslında benim arızalı çift anlam lisanımda iki kelime) anla(şıl)ma isteği derdim. Çünkü bu istek hem ruhani hem de seküler mânada bizlerin duygusal ihtiyaçlarımızın başında gelir.  Soyadını bilemiyorum ancak Belinda isimli bir sanatçının şöyle bir dışavurumunu okumuştum; çok da içselleştirmiştim. Aklımda kaldığı tarz ile yazacağım. İmlâ ve yazım şekli benim hatamdır:

İnsan, konuşur...
Konuştukça kelimeleri büyütür.
Kelimeleri büyüttükçe anlattığını sanar.
Sanar evet sanar ama,
Anlatamaz...

İnsan susar...
Sustukça anlatır olur.
Sustukça anlaşılır olur,
Sustukça dostluk olur...

(G)özlemleri bitmemeli insanın. Bir mühendis olarak diyebilirimki; İçinin yahut dışının emrettiği bir (g)özlemin varsa bunu dile getirmelisin. Anlattığım şekilde dile gelen kıymetli bir okurumun güzel bir şiirini paylaşmak istiyorum tam da burada (hani kendi kendime tekrar yazmam gerekli dedirten o yukarıda bahsettiğim e-posta). Kendisi kıymet verip yazılarımı okumuş. Okumakla kalmamış, anlamaya çalışmış. Anlamakla kalmamış, anlamlandırmış. Anlamlandırmakla kalmamış yorum ile geri bildirim yapmış. Geri bildirim yapmakla kalmamış, kendisinin duyguselini ifade etmiş. Bize de düşen, kuru bir teşekkürün ötesinde onun da affına sığınarak paylaşmışlığını buradan paylaşmak olmuş. (Önemli not: İsminin verilip verilmemesi konusunda fikrini bilmediğimden paylaşmayacağım. Bu konuda kendisinden bir bilgi gelirse yazıyı güncelleme hakkı saklı kalsın.) Yine yukarıda yaptığım üzere imlâ ve yazım şekli yanlışları bana ait, alkış kendisinedir. Yazısını nesir şeklinde yazmasına rağmen bana çok şiirsel geldi ve ben dize dize yazmayı uygun gördüm. Okursa eğer bu şekliyle; umarım beni bağışlar. Unutmadan şiire çevirince şiirin adını da kendi algıma göre verdim.

YARA

Sevginin, aşkın özel olmasının bir sebebi var.
Özelliği korunmadığında,
onu bir şekilde kaybettiğinde;
kalp kırılıyor,
gönül ağır yara alıyor.

Sonra o;
kocaman, sürekli kanayan yaraya
hayatında kalan sevdiklerin, sevenlerin
minik minik pansumanlar yapıyor.

Bir gülüşle, 
bir bir sözle,
içten bir sarılışla,
seni öylece olduğun gibi kabul edişle,
umutla,
sevgiyle,
güvenle,
özlemle...

Anlıyorsunki her sarılış özel,
her dokunuş, her gülümseyiş...

Kanama duruyor, kabuk tutuyor.
Zamanla o kabuk düşüyor.
Ve yerinde küçük bir iz kalıyor.
Bazen, 
ona usulca dokunuyorsun ve okşuyorsun.

İyiki seni yaşadım.
Sen, beni şimdiki ben yaptın.
Seni seviyorum.
Ve kalbime bunu koyan
Yaratıcı'ya sonsuz şükrediyorum.

Kalbimi Gönül kılan;
O ÖZEL SEVGİ,
nasıl olur da kocaman olur
ve tüm varlığa yönelirdi?...
Şimdi O hayatımda varolan
her AN için
AŞKLA atıyor.

Buradan gelmek istediğim bir nokta varki o da paylaş(m)anın kıymeti.

Hani, Avatar filminde Na'viler vardı ya (ki onların metafor olarak Türk yahut Kürt olduğuna dair bir sürü geyik var internette ancak anlatmak istediğim başka) onların bir selamı vardı. 'I see you/seni görüyorum' tarzında ifade edilen bir elin parmaklarının epifiz bezinin/3. gözün denk geldiği yere dokundurulduktan sonra karşısındakine doğru bir yay çizercesine gönderilerek tamamlanan hareket. Tıpkı bu hareketteki gibi bir duy(g)u - hareket - söz bileşiminde anlatılan selâm/barış ve anlayış anını anlattığı gibi şahsen tüm içerisinden paylaşanlara diyorumki;

I see you/seni görüyorum.

Sevgiyle 19

✅ Bu içerik Kişisel Blog – Hayatı (G)özlemek tarafından hazırlanmıştır. Kullanmak ve/veya kopyalamak isterseniz serbestsiniz. Helaldir yani 😉👌