BİR ŞİİR DEFTERİNDEN FAZLASI


Paul ELUARD'ın Zülfü LİVANELİ ve Mikis THEODORAKİS'in sesinden hayat bulan "Özgürlük" şiirindeki;

Okulda defterime,
Sırama, ağaçlara
Yazarım adını

Okunmuş yapraklara,
Bembeyaz sayfalara
Yazarım adını...

diye devam ettiği gibi; her yere şiir yazma saplantısına tutuldum bir süredir, bilmiyorum nedendir. Her yere dediğime bakmayın. Olabildiğince süreklilik arzedebilecek yerleri seçmekte seçici davranmaktayım. Amacım; bilinen şairlerin şiirlerinı,  zamanı geldiğince benimkileri, günün/anın kıymetine ve/veya anlamına göre insanlık hafızasında şiir ve şarkı sözlerini paylaşmak arzusundayım.

Can(ım) Mustafa'nın efsanevi mekanı Kavala Balık Lokantası 'nın duygularının dışavurulduğu kara tahtasına, bahçemin duvarına kendi ellerimle imal ederek astığım tahtaya, bazen sarı tesir kağıtlarına yazdım ve dahi yazmaya devam edeceğim gibi geliyor. 

Bu arada, yıllardır uzak kaldığım, daha doğrusu uzak kalmaya çalıştığım Instagram'da bile sayfa açtım; sırf benim olsun olmasın bu şiirleri yazarken aldığım zevk de dahil olmak üzere daha fazla insanla paylaşmak için.

Haylidir şiir, şiar ve şuur kelimelerinin aynı kökten gelmiş olması ilgimi çekmektedir.  Aralarındaki anlamlı bağıntıya hayranlık duyuyordum. Bu hayranlığım yüzünden de paylaşım sayfamın adını Şiir, Şiar, Şuur olarak tanımladım. Hem de 'ŞŞŞ' 'in bir suskunluk ifadesi olması arızalı anlam arayışımdan geliyordu.

Neyse efenim, sözü uzatmadığımı umarak asıl anlatmak istediğim hikayeye gelmek istiyorum.

Yukarıda bahsettiğim şiir paylaşımı furyasının bahçemiz sokağa bakan kısmındaki tahta, tekmil mahallenin ilgisini çekti. Öyle ki; şiir, ahkâm önerileri, istek şairler ve hatta şiirleri yazılsın istenmeye başlandı.  Bu sayede bir sürü insanla bir sürü etkileşime girdim. Bu etkileşimlerin en duygusal olanında bahsetmek istiyorum.

Mahallemizin kedi dostu bir insanı, her gün günde en az üç dört kez çantasına doldurduğu kedi mamaları, minik minik doğrayarak hazırladığı sosis, salam ve diğer nevaleler ile o köşe senin bu köşe benim; onun yollarını gözleyen kedileri(ni) beslemekte. Kadının kedi sevdası sayesinde pek tabii ki kargalar ve dahi martılar da sebeplenmekte.  

Tam emin olmamakla birlikte 65-68 bandında bir yaşı var bu, iyiliksever, güleryüzlü, tonton kadının. Kedi besleme merkezlerinden en az üç tanesi de benim görüş alanımda kalmakta. Komşum bakkalın yanındaki besleme merkezini bizzat ottan, pislikten arındırmış olmanın keyfini de yaşamıyorum değil. 

Şiir paylaşıma konusuna kısa bir geri dönüş yapmam gerekirse; elimden geldiğince başladığımdan beri günde en az bir kez güncellemekteyim. Mahallenin sakinleri de daha doğrusu bu etkinliğe bigâne kalmayanlar, bu şiirleri veya şarkı güftelerini okumak için bahçemin önünden geçer oldu. 

Adının Serap olduğunu öğrenebildiğim bu tatlı kadın geçen gün şöyle dedi; tahtamı ve yazılanları metheden birkaç cümleden sonra (methedilmekten pek hazlanmadığımı söylemedim):

"Sizin için mahsuru yoksa benim gençliğimde kalan şiir defterlerim var. Gençken tıpkı sizin gibi sevdiğim şiirleri, şarkı sözlerini yazdığım, sayfalarında yazdıklarımla alakalı yahut değil beğendiğim resimler olan defertler bunlar. Bu defterleri size vermek isterim. Madem şiirin kıymetini biliyorsunuz, sizde olması gerekir bu defterlerin; kıymet verip alır okursanız ve saklarsanız"

Sözünü bitirmesini zor beklediğimi söylemem gerek; özellikle "bu defterleri size vermem gerek' kısmını duyar duymaz. Ve hemen ardından mukabele ettim ve dedim ki; "Öncelikle şeref duydum. Ancak o bahsettiğiniz defterler sizin anılarınız.  Önce size, sonra akrabalarınıza yaraşır o defterlerin hamiliği" 

Cevabı ise çok daha sarsıcı oldu benim için. "Benim arkamdan bu defterlerin kıymetini bilecek kimse(m) yok. Bir tane yeğenim var. O da hakkını ver(e)mez. Yiter gider, atılır o defterler"!!!

"Aman efendim, daha uzun bir ömür var önünüzde" deyince "Olsun, akıl ve ruh sağlığım yerinde iken bunları kıymetini bilecek birisine vermek istiyorum. Bugün yahut yarın bu emanet için geç kalmış olmak istemiyorum" minvalinde bir şeyler söyledi. 

O sırada içimde kabaran hüzün kıvançla, utanma sevinçle harman oldu.  Belli belirsiz, sesim titreyerek "çok mutlu olurum, şeref duyarım" dediğimi anımsıyorum.

Aradan iki yahut üç gün geçmiştiki Serap Hanım ile tekrar karşılaştık. Ben bir şey demeden "biliyor musunuz, evi alt üst ettim ama defterleri bulamıyorum. Ancak mutlaka bulacağım" dedi. Ben de yüzümde gülümsemeye rağmen kalbimde bir burukluk ile kelimelerin boğazıma düğümlendiğini hissettim. Ve sadece "olsuun" diyebildim; cılız bir sesle.

Bu sabah, yani bu (g)özlemimin yazıldığı günün sabahında elinde her biri on ortalı, zamanın gençlik mecmualarından kesilmis fotoğraflarla kaplanmış iki defterle bahçe  kapımın önünde beliriverdi. Kahvaltımı yeni bitirmiş, keyif sigaramı yakmış, çayımı yudumlarken çiceklerimi seyrediyorum tam o sırada. Hemen kapıya yöneldim, onu görür görmez. "Buldum" dedi; muzaffer ve mutlu bir edayla. "İşte, söz verdiğim üzere gençlik defterlerim. En az elli yılı vardır..." 

Elimi uzatmadım. Önce onün uzatmasını bekledim. Defterleri  uzatır uzatmaz sektirmeden avuç içlerimı göstererek uzandım; Serap Hanım'ın gençlik hobisinin ete kemiğe bürünmüş hallerini almak için. Parmaklarını bırakmadan çekmedim defterleri. Heyecandan mıdır bilmem ellerinin titreyip titremediğini gözlemledikten ve gözlerindeki ferin derecesine baktıktan sonra karıştırmaya başladım defterin birini; diğerini de sımsıkı tutarken. Devir farklı da olsa benim enerjim ile aynı enerji idi. Kendi el yazısı ile kâh özenli kâh özensiz, sevgiyle yazılmış,  isteyerek yazılmış, kıymet verilmiş...

Hemzamanlı olarak iki üç gün önce defterleri tanımlamak için kullandığı cümlelere yenilerini ekliyordu. Bazı şiirlerin resimlerin üzerinde olduğundan okunamayabileceğinden dem vuruyordu. "Ben, öyle ya da böyle okurum" dedim. Bunu derken en baştan beri hissettiğim duygular tavan yapıyordu; kıvanç, mutluluk ve bir miktar hüzün...Duraksamadan ekledim; "benden sonra kızıma geçecek bu kıymetler, sonrasını bilemem; her ne kadar benden daha çok kıymet vereceğini bilsem de. Yani demem o ki; emin olabilirsiniz, kıymetlerini emin ellerde"

Sadece kendi okumalarımla kalmasın diye, Serap Hanım'ın bu özveri dolusu hikayesi mübarek yani namı çağlar boyu sürsün diye buradan paylaşmak istedim. İçlerinden zaman zaman seçtiklerimi kâh sarı kağıtlara kâh kara tahtalara yansıtacağıma söz veriyorum.


Sevgiyle 19





✅ Bu içerik Kişisel Blog – Hayatı (G)özlemek tarafından hazırlanmıştır. Kullanmak ve/veya kopyalamak isterseniz serbestsiniz. Helaldir yani 😉👌


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yaparken:
1. Yaptığınız yorumun, mutlaka yazımla alakalı olmasına özen gösteriniz.
2. Yorumlarınızda yazım ve dil bilgisi kurallarına uymaya çalışın lütfen.
3. Konu ile ilgili olmayan sorularınız için İletişim sayfasını kullanınız.