TEST (TABİİ Kİ ÇOKTAN SEÇMELİ. YETERKİ SEÇ)

Karanlıkta olana bazen test yapılır, yahut şok hükmünde davranılır. Umulur ki ayılır. Umulur ki uyanır. Umulur ki aydınlanır, aydınlığa çıkar. Dost olarak, yolunda rehber olarak, mihmandar olarak fark etmesi istenilir. Bazen ayna olunur. Bazen hiç de savunulmayan bir görüş savunulur, söylemde olunur; ters köşe yapmak için ya da insanlığın varoluş sebebi olarak itiraz edebilsin de var olduğunu anlasın diye. Belki anlar, belki hisseder diye umut edilir. Ancak bilinirki ne kadar kapı gösterilse de gösterilsin; eğer bir insan o kapıdan geçmek istemezse geçmeyecektir.

Mesela "sen benim . . .im olamazsın" ve/veya hatta "utanmalısın" der. Yakıştır(a)maz onca kütlesine; sırf ona karşı (olduğunu zannettiği) bir fikir beyan edildiği için. "Emin misin?" "Yeterince anladın mı; dört başı mamur olarak?" diye sorulur, hissettirmeye çalışılır bu tepkisinin ve dahi bu düşüncesinin yersizliği. Dinlememiştir aslında dinlemek bile istememiştir layıkı ile; ne anlatanı ne de anlatılan(lar)ı ve o sebepten "eminim" der ya da öyle hissettirir. Özünde tanımamış, tanımak istememiştir bunu söyleyeni. Sevgi diye adlandırdığı, ancak sevgi ile uzaktan yakından bile alakası olmayan bir duyguyla bakmıştır meseleye; bulunduğu hâl gereği. Ve öylesine hırsla söylenmiştirki söylenenler bir çırpıda; bir an bile anlayamaz testte olduğunu. Yutkunamaz, yutamaz. Saniye bile bekle(ye)meden, içselleştir(e)meden çıkar ağzından, yüreğinden en ağır kelimeler; hoyratça, acımasızca, zalimce. Sorulsa sakinken; en kıymet veren odur. 'Kıymet vermek', 'anlamak' denince şahikadır onun kriteri. Bilmez, bilemez ama kendinin Tanrı, efendi olmadığını. Hoş, öyle zanneder. Bu duygusunu besleyenler hep etrafındadır çünkü. Yahut öylelerini tutar etrafında, sırf öyle davrandıkları için; samimiyetlerinden habersizcesine, ancak bunu da şaşmaz doğru(su) zanneder. Sonsuzlaştırmıştır kendini. Sonsuzlaş(tır)mıştır çoktan nefsi ile; hiç bir canlının sonsuz olamayacağı bu kadar kesinken üstelik. En en en karizmatiklerin, zenginlerin, bilgelerin, güzellerin, yakışıklıların mezarlarında beyinlerini, kalplerini böcekler yiyor ya da çoktan yemiş bitirmişken kendisinin bunlardan hariç tutulabileceği zannındadır. Bu hâlin yanlışlığını fark edip de bu yanlışlığı yanlışın sahibi arkasından "bence yanlış(tı)" diye dile getiren birine rastlanır apansız. Suratına söyleyememiştir ama söyle(r)miş, söyleyebilmiş gibi davranmak bir nevi onu pozisyonlandırır. Bunu bir tür menfaat edinir; yahut zaten huyludur böyle olmak. Burası da, o konuşanın sınavıdır, ama o da bil(e)mez testte, sınavda olduğunu.

Bazen anlatılır tane tane; hardal tanesi inceliğinde. İlmek ilmek, an be an, metaforların, benzetmelerin, mesellerin dibine vurulur. Çay tabağından girilir, denizden çıkılır da teker teker anlatılır ve hatta yinelenir sürekli. Bilmez, bilemez sınavda olduğunu. "Bekle" denir, "izle" denir, "anla(mlandır)" denir. "Sakin ol", "sükunda ol" denir. "Hele bir içselleştirmeyi dene, itiraz hakkın saklı kalsın" denir. "Önce bir duy(umsa)" denir. Ancak bil(e)mez testte olduğunu, bil(e)mez sınavda olduğunu. Bil(e)mez gözlendiğini.

Birisinde, bir şeylerde  güçlü olmayı Makyavelistçe güçsüz olmaya tercih eder. En çok da kendinde güçlü olmaktır derdi. Uyarılır, 'bazen güçsüz olmak güçtür' diye. Uyanmaz, ayıkmaz. . . Ayırdına varamaz. Acıyı söyleye(bile)nin samimi olduğunu, candan olduğunu anla(ya)maz. "Güvendesin, sırrın bende kalır, kalacak" denir. İnanmaz. İnanılmayacak olan bunu söyleyen olur, inanmayan kendi değil. Çünkü o candan bildiğine "seninle tıpatıp aynı yerdeyim" demeyi doğru bilir, zanneder; dinleyicisinin hakiki ihtiyacı bu kelam olmasa da. Sadece kendinin yaptığının inanılası olduğu zannındadır.

Sadece "sen haklısın"ı duymaktır amacı ve bu yüzden sırça değmişliklerinde bu ifadeyi kullanır; tıpkısını kendi için beklerken. Biat edilmesidir derdi hâlbuki. Kendisine "haklısın" denmemiştir bir türlü kendinin de kabul edeceği, inanacağı şekilde. Tüm yaşamışlığında buna inansaydı böylesine peşinde olur muydu "sen haklısın"ın, bilinmez. Çünkü sadece ona haksızlık edilmiştir. O anlaşıl(a)amıştır. Bilinmemiş, bilinmek istenmemiştir. Sorulsa "sen bilinmek istedin mi? Açtın mı en derin sor(g)ularını?" diye, ya sessiz kalır ya da topu taca atmada mahirdir. "Konuyu vermeden (doğru) soru sorulmasını beklemek öğretmenliğe sığar mı?" diye serzenişte bulunulur. "Bana ne! anla(malı)(sın), anlasa(ydı)n, anla(yacak)(sın)" der. Ama bil(e)mez testte, sınavda olduğunu. . .

"Anla(n)mak için adaletli olmalısın, dürüst olmalısın, cesur olmalısın ki karşındaki (senin kadar) zeki olmasa bile insan olması, fırsat verilmesi yetmeli" denir. Duy(a)maz. İroniktir; kendi mecali dışında başkalarının derdini yok saydığından duy(a)mayacağı zaten hissedilir de buna rağmen "belki" denir, "umulurki" denir. Bil(e)mez testte olduğunu, bil(e)mez sınavda olduğunu, bil(e)mez bir türlü işte, anla(ya)maz. Dinlemez çünkü. Daha yüksek çıkan bir ses varken içeriden sürekli, daha sakin sesi duy(a)maz.

"En sevdiğimi sen öldürdün, senin yüzünden" der mesela. Ağzınla kuş tutan bile yaranamaz artık. Çünkü artık dinle(ye)mez, duy(a)maz olur, olmuştur bu ifadeyi hitap ettiğini; etttiği kişi öldürme nedir bilmese bile. Suçlu bulmak insanı rahatlatır çünkü; bilir o da bunun rahatlacılığını. "Peki, sen en sevdiğim dediğinde neler öldürdün bilir misin, bilmek ister misin?" diye sorulsa; onu dahi dinlemez. Bu sorunun bile anlamını farketmekten çok uzaktır oysa. "Benim içim yanıyor, bu ateşi bir şekilde söndürmem gerek. Kim olursa olsun bunun kum torbası, umurumda değil"dir derdi. Hedefine aldığından kötüsü yoktur. Onun varlığı aslında kendisinin köpekbalığı hikayesidir ama bunu dahi algılayamaz. Varsa yoksa "ben"dir onun için. Bil(e)mez testte olduğunu, bil(e)mez sınavda olduğunu. (G)özlediğini, (g)özlendiğini bilir de bir türlü anlayamaz, kabul edemez ve bunu dahi kıymetlendirmez.

Kendisini cevap vermek için değil anlamak için dinleyenlerin en ilgilisi olunur da "dinlemiyorsun" der; hoyratça ve hatta küstahça. "Dinlemediğin gibi bir de dikte ediyorsun" der, hızını alamazsa. Artık rutinidir dinlenmek, hiç yaşamadığı üzere ama rutin kolaydır. Çünkü alışır insanoğlu kolaya; kıymeti kolay kolay bilmese de. Daha leb demeden dudaklar üzerine şiirler yazılır. Bunu görmez de ,"leblebi demedin" der sadece bir kez bile "yorgunum" dense. Kolay alışır insan çünkü. Kolayı, kolay tüketir insanoğlu. Kaybettiğinde anlar, anlayacaktır tıpkı çağlar boyu olduğu gibi ancak. Yitirmeden bilemez, fark edemez insan. Yoksa ders alsaydı, tekerrür eder miydi tarih? Bil(e)mez testte olduğunu, bil(e)mez sınavda olduğunu.

Kimsenin kimsenin karşısına, hayatına öylece boşu boşuna çık(artıl)madığını bilmez tam anlamıyla. "Bilirim" der de bu bilir halin bir türlü hakkını vermez. Sormaz, bilir. Duymaz, bilir. Anlamaz, bilir. Güya bilir her şeyi ama; bil(e)mez bunların test olduğunu, bil(e)mez sınav olduğunu. . .

Çoğalmak değildir derdi. Çünkü o zaten çoktur. Kendi çoklarının içinde sadece bir zerredir her değdiği, yahut ona değen. Sonuçta bir zerre eksik, bir fazla fark etmez o çokluğa. Zerrre dediğin nedirki? Harcamak kolaydır haydan geleni, nasılsa huya giderken. Bil(e)mez ama sözün doğrusunun "Hay'dan gelen Hu'ya gider" olduğunu. Yani 'Allah'tan gelen yine Allah'a gider'dir de Onun Allah'ı çoktan onu terk etmiştir. Çünkü bil(e)mez, bilmek istemez Hay'yın da Allah olduğunu, Hu'nun da Allah olduğunu. Testtedir, sınavdadır ama bil(e)mez.

Farklı versiyonları ile bütün erkekler ona meftun, yahut bütün kadınlar ona aşık sanır. Bu konuyu abarttığı öyle yerler vardır ki bir filin züccaciyeci dükkanına girmesi bile daha naif kalır. Halbuki bilmez; çoğu erkek veya kadın kendi heva ve hevesine aşıktır, menfaat görmediğinden bir gıdım al(a)maz ya da ver(e)mez de. O zannederki "sadece ben varım (ilgiye/sevgiye/saygıya layık), ben olmalıyım, şahsiyetime, güzelliğime/yakışıklılığıma, karizmama (en en en çok benim hakkım olduğu için) değer veriliyor." Fakat bil(e)mez bunların test olduğunu, bil(e)mez sınav olduğunu. . .

Sorar sırf öylesine; altını doldurmaktan çok uzak bir şekilde. Derdi cevap değildir üstelik. Anlamıştır bir nevi paha'lı muhabbetlerin de bir yere kadar olduğunu ve pozisyonla(t)ma derdindedir.  "Ne iste(n)meli?, bilen var mı" diye sorar; en ufak bilgisi olmadan fikri varmışçasına. Cevaplanır, cevaplanası olur. Onun ise bilmeye, duymaya bile tahammülü yoktur oysa. Sırf bu yüzden, sorduğu sorunun öylesine olduğu, doğru(su) soru olmadığı anlaşılır, bilinir de ne sorduğu kişiler farkındadır ne de kendi. Her şerhinin, her itirazının, her kelimesinin, her cümlesinin, her vücut dilinin pahası vardır da değeri yoktur, bil(e)mez. Bil(e)mez bunların test olduğunu, bil(e)mez sınav olduğunu. . .

Sırf bu duruşuyla, davranışıyla bile başkalarının hayatının Turnusol Kağıdı olmuştur çoktan; ders almasını bilene. Kendi sebebini ve dahi varlığının anlamını bil(e)mese de başkası onu, değerbilirlik adına kıymetlerinin testlerinin en büyük en önemli sorusu yapmıştır. Ama o bil(e)mez bunların test olduğunu, bil(e)mez sınav olduğunu. . .

Test olunanların ilki mi, sonuncusu mu olduğunu bile bil(e)mez. Zaten bil(e)mez test edildiğini bile, bil(e)mez sınavda olduğunu bile. . .

'o' denilen kim diye sorana cevap gayet açık oysaki: "BEN"


Sevgiyle 19

(Not: Görsel alıntıdır.)

✅ Bu içerik Kişisel Blog – Hayatı (G)özlemek tarafından hazırlanmıştır. Kullanmak ve/veya kopyalamak isterseniz serbestsiniz. Helaldir yani 😉👌

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yaparken:
1. Yaptığınız yorumun, mutlaka yazımla alakalı olmasına özen gösteriniz.
2. Yorumlarınızda yazım ve dil bilgisi kurallarına uymaya çalışın lütfen.
3. Konu ile ilgili olmayan sorularınız için İletişim sayfasını kullanınız.