MERİ'NİN BİR KUZUSU VAR

Zamandan azade bir zamanda, mekandan bağımsız bir yerde Meri isminde bir kız yaşarmış. Meri'nin bir kuzusu varmış. Meri kuzusunu öyle çok severmiş. Bil(e)mezmiş o kuzuya sahibi olamayacağını onca bağına rağmen; doğası gereği. Hani o şarkıdaki gibi; Meri'nin kuzusu çocukların gülme, mutluluk kaynağı olduğuna, olabileceğine bir türlü kendini inandıramıyormuş. Halbuki o kuzu da tıpkı Meri gibi çok hızlı büyüyormuş. Meri kuzusunu hep miniminnacık haliyle görmesine rağmen kuzu, oldukça hızlı büyüyormuş. Büyü(t)mesinin hazzını yaşamak varken bir derin telaşki sorma gitsin. . .

Masal bu ya, Meri gerçekten çok hızlı büyüyen bir kızmış. Normal insanlar her sene bir yaş alırken o ise neredeyse doğduğundan beri geçen her anda yaş alırmış. Her anda dediğime bakmayın. Bu anların güzel olduğunu düşündüğünde ya da kendisini güzel hissettiği anlarda değil aslında canını acıtan her an, onun yaş almasına, büyümesine ve hatta bazen de ihtiyarmış gibi hissetmesine sebep oluyormuş. Tecelli işte; zam-an, bazısına yıl gibi gelir bazısı farkına bile varmaz.

Meri'nin hikayesinde yine anlardan bir ana gitmek farz oldu. Biz anlatalım. An-lamak isteyen anlasın onun hikayesini. Belki faydası olur, kim bilir?

Meri, ateş yakmayı çok severmiş. Yaktığı ateşten çok zarar gördüğü zamanlar da bir hayliymiş de bu zararların pek de acınası bir tarafı yokmuş. Çünkü, kendince bu zararlardan hayli ders almış. O, aslında ateşi çok kolay yakarmış. Elinde bir çıra varmışçasına kolayca tutuşturabilirmiş. Yaktığı ateşin yakınında oturur ve çeşit çeşit düşüncelere dalarmış. Bu düşünceler, yakıp da seyrettiği ateşten daha düzensizmiş. Kendi yaktığı ateşin sıcaklığından kavrulurmuş da bunu bir türlü kabul edemezmiş. Yahut şöyle de denilseymiş yeriymiş sanki: O mu ateşi yakarmış, ateş mi onu yakarmış, pek belli değilmiş. Sor(g)uları ateşin çıtırtıları kadar çokmuş aslında. Kulağını tıkamasa bir melodi bile çıkarısı mümkünmüş; o düzensiz (sandığı) çıtırtılardan. Mânâ çıkartmak an meselesi iken o bu melodinin kıyısından geçer dururmuş.

Yine böyle bir anda, garip mi garip bir şey olmuş. O yakmasın diye uzak oturduğu ateşin yanında daldığı düşünceler arasında kendinden kendine bir ses duymuş ve dile getirmeden edememiş. "Ya Hu sen çok hızlı büyüdün. Büyüdün ama o kadar da hızlı mıydı?" Peşi sıra şunu düşünmüş; kendini tutamayarak, "eğer bir gün aşırı büyüdüğümde çocuk olmak istediğimde buna hakkım kalmazsa ne yapacağım?"

Aslında Meri'nin derdi birçoklarının derdi gibi nafile imiş. Çünkü o da ateşin dengesiz, bilinemez ama bir o kadar da ahenkli ritmindeki güzelliği fark edememeyi hep ateş söndükten sonra fark eden olduğundan olsa gerek bir ısınıp bir soğuyan çelik gibi sertleşmesinden sorumluyu hep ateşten bilmiş. Sebep hep başkasıdır ya; ironi işte. . .

Tam da bu düşüncelerdeki karmaşıklığında karşısına ateşten, ateşin içinden bir cin çıkmış. Sorusunu duymuş gibi onunla konuşmaya başlamış. Cini tarif etmeye gerek var mı bilemedim. Algınıza kalmış ama bu masaldaki dazlak, bilinen/görünen cismine rağmen bir o kadar da bilinmezmiş diyelim de hayal edenin hayaline bırakalım en iyisi.

"Hey! Sen ne kadar da çok büyümüşsün. Daha da büyüme. Yetmedi mi bu kadar hızlı büyümek? Büyümüşsün, olgunlaşmışsın. Güzel de olmuşsun tamam da; hani kendini lezzetli olmaya aday bir meyve gibi düşün bakalım. Büyümüşsün, olgunlaşmışsın da dalda kalmayı tercih eder gibisin. Hâlbuki her güzel meyvenin bir nimet gibi sebebi yenilip yenildiği için şükür edilmesidir. Yenilse zararda değildirki o" Devam etmiş cin; bazen ateşten mızrak gibi olan sözlerine.

"Kimisi ısırarak yer; izansızca tüketmek için sürekli"
"Kimisi bıçaklar; kibarmış gibi"
"Kimisi önce okşar, ardından koklar ve her bir küçük ısırıkta keyif alarak ve vererek"
"Sonra ne olur bilir misin küçüğüm?" diye sormuş Meri'ye. Meri sanki bir filmin içindeymiş gibi ve hatta kozmik bir repliğin içindeymişçesine heyecanla mukabele etmiş: "Ne olur, ne olur?"

"Sonunda çıkması gereken çıkar ortaya. hani o özün var ya; çekirdeğin. Hah! İşte o, ortaya çıkar. Bir gidersin ama onun sayesinde bin gelirsin. Kıymet veren onu hayat ağacına çevirir."
"Özetle ısırılmaktan korkma, çekirdeğini yok etmekten, yok saymaktan kork"

Sonrasında cin bir anda susmuş. Gerisini Meri düşünmüş. Kuzusuna bakmış. Kendine bakmış. Ateşe bakmış. Küle bakmış. Oduna bakmış. Ateşi tutuşturduğu kava bakmış. . .

Sonrası mı? Sonrası henüz yazılmamış olduğundan bu masalın henüz konusu değil.

Sevgiyle 19


(Not: Görsel alıntıdır)

✅ Bu içerik Kişisel Blog – Hayatı (G)özlemek tarafından hazırlanmıştır. Kullanmak ve/veya kopyalamak isterseniz serbestsiniz. Helaldir yani 😉👌

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yaparken:
1. Yaptığınız yorumun, mutlaka yazımla alakalı olmasına özen gösteriniz.
2. Yorumlarınızda yazım ve dil bilgisi kurallarına uymaya çalışın lütfen.
3. Konu ile ilgili olmayan sorularınız için İletişim sayfasını kullanınız.