DENGE

Eğer bir şekilde dengeni kaybetmişsen, yahut kaybetmek üzere olduğunu düşündüğünde bakman gereken tek yerin kendi için olduğunu bilmelisin. Çünkü dengenin bozulması, aslında çokça verilmiş olan tüm işaretleri olduğu gibi göremediğinden kaynaklanır çoğu kez. İnanç sistemin ne olursa olsun kendi içinde ve dahi dışında dengeyi sağlayacak fırsatlar/olasılıklar her zaman mevcuttur. Mesele, bunu kolay yoldan mı yoksa zor yoldan mı yaptığındır. Kolaylık ve zorluk ise görecelidir tabiiki. Örneğin başkasını/dışarıyı/güya kontolünde olmayan nedenleri suçlamak her zaman kolay yoldur. Bunun için benlik zaten dengesini kaybetmiş olduğundan tek taraflı hareket etme eğilimindedir. Kolay olan her zaman iyidir diye birşey yoktur yani. Nefsini, çok insani olarak ihtiraslarla dolu benliğini kınamak/zorlamak zor olsa da piştikçe kolay yol olarak dile gelecektir.

Ying Yang felsefesinin muhteşem tanımlarından gidersek; ister kadın olsun ister erkek, içindeki eril ve/veya dişil enerjinin efendisi de olabilirsin, kölesi de. Şöyle ki, hislerini abartıp rasyonelliği elden bırakırsan aşırı kırılgan (ve dolayısı ile korkak), histerik (sanrılara kapılan), (her türlü) yalnızlık belasının müptelası (ölçülü ve ihtiyaç olanından bahsetmediğim açık sanırım) olup çıkıverirsin. Aşırı rasyonel olmak da insanı insan yapan en önemli özelliklerden biri olan duyguyu kapı dışarı itmektir ve bu durum tıpkı suyu kapalı bir kabın içerinde hapsedip sürekli kaynatmaya benzer. Mutlaka ama mutlaka bir yerde(n) patlak verecektir. Ne yapmalı dersi verecek değilim tabiiki. En fazla (g)özlem mantığı ile bir iki lakırdı edebilirim.

Aslolan dengedir. Kâinatın yaratıcısı kendi kelamında sürekli dengeyi, adaleti, eşitliği savunmuş ve emretmiştir. İnsanın kendi sağ/canlı(olan)duyusu da bunu emreder; ister dini tandansta bak, ister bakma. Hani burada bir şerh koymak gerekse; Victor Hugo'nun dediği gibi "Vicdan insanın içindeki Tanrı'dır" Vecd, bulma yeri demektir ayrıca. Nerede arayacağın/bulacağın ise sana bahşedilen  #1 özellik olan '(hür)seçim' ile anlamlı olacaktır. Tam da burada önemli bir çatallama yapmak gerekirse; insan anında hep doğruyu yaptığını düşünür. Zamanın ileriye doğru yaşanıp geriye doğru anlaşılması doktrini gereği o anında doğru yapıp yapmadığı farkındalık seviyesi ile doğru orantılıdır. İşaretleri gören, farkında, sor(g)ulayan bir benlik, pişmanlıkları daha az yaşayacaktır doğal olarak. Ancak herşey de olması gerektiği gibi olmaktadır; bilinen kader anlayışını reddetme şerhi koyularak. Çünkü yazılan yaşanmamakta, yaşanan yazılmaktadır (eğer yazıldığını/gözlendiğini düşünüyorsan). Bu itibarla, seçimlerimiz bizleri olgun, kâmil (ve hatta bilge) insan sınıfına sokacaktır. Yahut yine bu seçimler yüzünden fark etmemiz gerekenlerden uzak durduğumuz ölçüde ders alana kadar fasit bir dairenin içindeymişçesine irili ufaklı örnekler/dersler/musibetler/acılar karşımıza çıkıp duracaktır.


İster vicdan deyin, ister Tanrı buyruğu; önce kendimize sonra da tüm auramızı kaplayan (ister acı bir ders versin ister tatlı bir nefes aldırsın) kıymetlere zannımca üç ana, üç de tâli bakışla bakmalı ve daha da önemlisi işe/âmele dökmeliyiz.


Bu ana kriterleri şöyle sıralayabilirim:


1. ADALET: Ne olursa olsun, ister kendin, ister başkası, ister ırkından, ister değil, ister akraban ister değil, yani kim/ne olursa olsun gözeteceğin değerin adalet olmalıdır. Bunun gözetilmemesi halinde; çok var ama ben bir tanesini alıntılamak istiyorum. "Men dakka dukka" atasözü çok gerçekçi ve işlevseldir. İster pozitif, ister negatif, isterse yukarıdaki bağlama atıf yaparak ister eril, ister dişil eneji ile karşılık bulacaksındır. Dengede olursan dengeyle karşılaşacaksın demektir aynı zamanda.


2. DÜRÜSTLÜK: Adalet kavramı ile oldukça ilintili olan bu kavram, adaletin tam olarak tecelli edebilmesi için gerek şarttır. Dürüstlüğü az bir adaletten söz edilmesi mümkün değildir. İntegral hesap gibi hep yaklaşık sonuç verir. Kesin olamaz. Teorik olarak %100 dürüstlük %100 adalet kuramını da getirecektir içselleştirmeye ve uygulamaya bağlı olarak. Tıpkı adalet kavramının gerek şartı gibi hem kendi içine hem de dışındaki(ler)ine hemdem şekilde uygulanmalıdır.


3. CESARET: After Earth filminin filmin çok ötesine geçmiş mottosu, "Korku gerçek değildir. Korkunun var olabileceği tek yer, gelecekle ilgili düşüncelerimizdir. Hayal gücümüzün bir ürünüdür. Korkunun sebep olduğu şeyler, mevcut zamanda aslında yoktur ve hiçbir zaman da gerçek olmayabilir.. Tehlike tümüyle gerçektir; ama korku bir seçimdir.”sözündeki gibi ister eril enerjide olalım, ister dişil, isterse bunların aşırı halinde esir kalmış olalım; yapılması gereken azami işareti gözeterek cesaretle yol almaktır. Tüm devrimcilerin, k
ânaat önderlerinin, öncü insanların (yahut alfa yaratılmışların) en önemli özellikleri cesarettir. Bu değer, farklı şekilleri ile tezahür eder insanda tabiiki ama ilk iki kriter gözetilerek yapılanı en idealidir. Çünkü bazen bu kriterde aşırıya kaçabilir. Hâlbuki adaletin ve dahi dürüstlüğün aşırısının (vicdan merkezli) zararlı olmaması bu kriterde bir parça geçerli değildir. Cesaret için hem eril hem dişil enerji birlikte kullanılmalıdır aslen. Sezgisel güç ile analitik güç bir denge ile pişirildiğinde usta bir pastacının elinden çıkan pasta gibidir cesaret. Bu koşullarda hep lezzetli olacağı açıktır.

Tâli kriterlere geldiğimizde bunların tıpkı ana olanları gibi kısa tariflerini şöyle yapabiliriz.


A. EDA/TAVIR: Bir iş ve oluşun nasıl yapıldığı oldukça önemlidir. Bu durumun düşünce ve his kısmında geçerliliği pek yoktur. Ancak dışavurulan/paylaşılan/paylaşılması gereken herşeyde eda'nın hatırı sayılır bir önemi vardır. Hani, yine bir atasözü yerleştirsek buraya "kalp bir köprüdür, her şey gelip geçer" sözü ile demek istediğimiz bir parça anlaşılır olur. İnsan eksi ya da artı kutbu yahut karanlık veya aydınlık tarafının etkisine git-gel şeklinde sürekli girer. Bunun farkına vardığında (eğer varsa) 'furkan' özelliği sayesinde (ki bu özellik yine bizi sağduyu ve onun bulunduğu yer olan vicdana götürür) işe/amele döktüğü iyi ve güzel olan olacaktır. (Bkz.bağlantıdaki "LAFA BAKMAM İŞE BAKARIM (ah)kâmı
)

B. SEVGİ/AŞK: İlk okuyuşta zararsız ve hatta pıtırcık bir kelime gibi gözükse de dikkat edilmesi gereken bir kriterdir. Bir örnek eklemek istersek buraya; "Seni sevdiğim/iyiliğin için yapıyorum" iyi niyeti! bir anda cehennem yollarına taş olabilir. Sağduyu/vicdan/iyi/güzel/ana kriterler doğrultusunda olanı evlâdır. Şöyle ki ego, hırs, ihtiras ile karışık olanı sayesinde kötü bir iş yapan da, bu yaptığını severek ve dahi aşkla yapıyordur. Önünde hiç bir engel tanımayan bu hâl, bıçaksırtı bir yerdir. Tıpkı ontolojik prologda Şeytan'ın (ki insanın içindeki kötülük güçlerinin adıdır, o kadar) Adem'e secde/biat/destek etmemesini, ilahi/sağ olan emre karşı gelmesini sağlayan kibri öncesinde inanılmaz sınırlarda olan aşkı gibi. Şöyleki: "Ben ezelden beri sana ibadet ederim. Ben ateştenim, daha kıymetliyim/olmalıyım" meâlindeki serzenişi (sevdiğinin kalbinde izansızca) biricik/tek olma isteği ile birleşerek önce kibre, sonra lanetlenmeye kadar gidecek bir trajediye sebep olmuştur. (Veri veri pörsınıl görüşüm ise; sadece Aşkmetre mantığı ile Şeytan, Tanrı'ya (e)n seviyesindeki aşkı ile birinci sıraya oturur. Öyle bir aşktırki bu, sonsuz lanetlenmeyi bile göze alacaktır "O"nun için. Ne Ferhat'ınki, ne Mecnun'unki, ne de Kerem'inki yahut diğer yönden de veli denilen insanlarınki Şeytan'ın aşkının yanına bile varamaz. Dengesizdir ama hâl de aynen böyledir.)


C. GEREKLİLİK: Oldukça flu olan bu kriter tıpkı sevgi/aşk kriterindeki gibi bıçaksırtı bir kriterdir. Eyyama da götürebilir, samimiyete de. Menfaate de götürebilir, fedâkarlığa da. Aslında Eda/tavır kriteri ile biraz iç içedir. Zihinde yaşanabilir ama dışa vurulanı vicdan büyüteci ile incelenmeli sor(g)ulanmalıdır. Gerekli olduğu halde yapmamak/söylememek cesaret ve dürüstlük ve dahi adalet kriterlerine aykırıdır. Gerekmediği halde söylemek/yapmak ise yukarıda bahsedilen dengenin dışında kalındığının en net göstergesidir. Aslolan dengede olanıdır. Ne eksik ne fazla, ne çok tatlı ne çok acı...    

 
Kısa anlatımların çok daha uzunu var ama sıkıcı olmamak adına biz sonraya bırakalım.

Sevgiyle 19


(Fotoğraf ve çizim alıntıdır.)



✅ Bu içerik Kişisel Blog – Hayatı (G)özlemek tarafından hazırlanmıştır. Kullanmak ve/veya kopyalamak isterseniz serbestsiniz. Helaldir yani 😉👌

VİRTÜ(ÖZ)

Bir virtüözün elindeki enstrüman gibiydi adamın kadını. Erkek, ancak kendi sınırları kadar (ç)alabiliyordu 'o'nu. Halbuki sınırsızdı 'o'.

Diğer taraftan başyapıtıydı, en güzel performansıydı adamın; sevgiyle, aşkla parmaklarını değdirdiği kadın. Tıpkı bir arp gibi onu kavradığında/kapsadığında nereye ya da hangi teline dokunacağını bildiğinde istediği tınıyı alıyordu; çaldığı parçanın ritmine bağlı olarak.

Aslında sınırsız olan (virtü)öz, tellere dokunan parmakların sahibi değil o tellerin parmaklardan bağımsız içinde/ruhunda barındırdığı o her oktavdan ses verebilen o güzel enstrümanın enerjisiydi.

Doğru yerlere dokunan parmakların ucunda sonsuzluğun muhteşem şarkıları birer ikişer, dörder beşer dışavuruluyordu; bu muhteşem birliktelik anlarında. Aslında enstrüman dile geliyordu bir şekilde. Dışavurmanın en güzel, en özgür, en anlamlı olanları da böyle zamanlarda oluyordu. Bu zevk alma halleri hemdem şekilde zevk verme olarak tecelli ediyordu; nasıl bir şuur haliyse bu?...



Hani alıntılarsak başka bir zamandan, başka bir sor(g)udan tam da böyle bir şeydi aradaki bağ:

"Şuur yani bilinç, birlik içinde ikiliği, ikilik içinde birliği aynı anda hemdem olarak yaşamaktır. Bu 'ben' ile 'sen'in yüz yüze geldiğindeki farkındalık halidir. İki 'ben' birbirine baktığında veya dokunduğu an, her biri ayrı ben olduğunu fark eder. İşte şuur; bu farklılığı görebilmek, kendini ve ötekini hissetmek, duyumsamak ve sezmektir. Erkek ile dişinin tek başlarına hiçbir şey hissetmeyip, birbirlerini düşündüklerinde veya hemhâl olduklarında her birinin erkekliklerinin ve dişiliklerinin farkına varması gibi.

Şuur ortamı yaratıcılıkların ortaya çıktığı ortamdır. Dinin, sanatın, imanın, şiirin vb. menbaı daima şuurdur. Şuur hali, bir tür aşk halidir. Bu nedenle daima gel-git halinde dalgalanır. Şuur halinde olan birisi her nereye baksa dostu 'O'nda görür, her nereye gitse yârı kendi ile bilir. Her süste 'O'ndan bir nakış, her gözde 'O'ndan bir bakış görür"..

Sevgiyle 19

(Fotoğraf alıntıdır.)
 

✅ Bu içerik Kişisel Blog – Hayatı (G)özlemek tarafından hazırlanmıştır. Kullanmak ve/veya kopyalamak isterseniz serbestsiniz. Helaldir yani 😉👌

(İL)HÂM OLMAK


İns'an....

Kimine göre sadece bir isim, kimine göre arkadaş, kardeş, abla ya da ağabey, anne, baba, çocuk, eş, öğreten, öğrenen, kiminin/kimine .. niyetle baktığı, kimine dost, kimine şeytan, kiminin iyilik timsali... algıya, duruşa, bakışa, sahiplik yahut aidiyet/izin verildiği ölçülerde değişen, değişmeyen sıfatlar; anlamları doldurulsun doldurulmasın. Ruh eşi içinse bunların tamamı olacaktır, olmuştur da belki...

Bilinemez bunların hangisini ister, kabul eder yahut isyan eder ama hepimiz gibi, varoluş mücadelesi için, sorgulamak, mutlak iyiyi bulmak için gönderildiği dünyada elbet cehennemini yaşayacak ve elbet her gerçek öz sorgudan geçenlerin tamamı gibi huzuru ve dahi kendi cennetini bulacak.

Farkındalığını ilmek ilmek örecek; yoluna çıkan acı-tatlı, iyi-kötü tüm sebepleri ile. Biliyor mu bilinmez ama, bu yol kutlu bir yol. İnsan olmak için, kâmil olmak için, kovulduğu cennetten ve hatta buldu sandığı onca sahte cennetten geçtikten sonra tekrar ve sonsuz olmuşluğu ile oraya geri dönmek için gerek şart olan bir yol. Dengeyi bulmak için, okulda defterine, sırasına, ağaçlara, her gün gördüğü yere, ya da ne bileyim nereye isterse yazdığı gerçek özgürlüğü, gerçek huzuru bulmak için, olmazsa olmaz bir yol.

İlk doğduğunda izlerini gösteren isyanın somut hali bu aslında. Şöyle ki:
Çok geçmeden o mutlu ağlama sesi doldurur doğumhaneyi o (güzel) ruhun. İsyanı dünyaya daha o anda başlamıştır belki de. "Ne işim var benim burada ya rahatımı niye bozdunuz?" der gibi bakmaktadır o küçücük gözleriyle. İçine doğduğu dünyayı aydınlatır aslında saflığı ve sıcaklığı ile tüm çocuklar gibi. Yani isyan devam edecektir. Etmelidir de. Çizilen yol değil, 'çizdiğim yol' demek için...edecek midir? Belki eder, belki etmez ama önemli olan seçimdir. Ve her seçimi, kendi bir kadir gecesinin sabahıdır. Önünde sonunda hayırlıdır. Ve tüm seçimler saygıya değerdir.

Yolu çetindir hayata atılanın; yolu zorlu ve taşlıdır ikra edenin...Aslında bir eksik, bir fazla yaşamışlığı ile hisseden bilir; aynısını/benzerini.

Müzisyenlerin nasıl notalarla dolu olabildiklerini anlayabildiğinde tünelde ışık görünmüştür; müzisyenliğe ve hatta sanata tabi ol(a)mamış biri olsan da. İlham denen mekanizma, kendini "O"nu anlayabileceğin formlarda kendini göstermesiyle oluşuyor. Herkesin mutlaka bir ilham kaynağı olmuştur/oluyordur/olacaktır. Önceleri farkında olamıyorsun onca yaşamışlığına rağmen. Kelimelerde saklıymış oysa... "Artarak severim" dediğin/diyebildiğin an'dır farkındalık kapısından geçtiğin an; sonu vuslat olsun, yahut olmasın. Aslolan kapasiteni/çeperini genişletmendir çünkü. Sevgi artınca ilhamı anlıyor, görüyor, şükrediyor insan. Gün gelip notalar kaybolsa bile artık biliyorsun seninle iletişimi kesmiyor "O". Verdiği ilham formunu değiştirmesini seni pişirmek için, aslında isyan etmeni sağlamak için verdiğini anlıyor insan. "O"na isyan etmeden hayata isyan edersen gerçek manada bir kabul ile tekrar tekrar o ilhamı verebilir olduğunu biliyorsun. Testlerinden de geçiriyor seni. "Farkında mısın, hissettin mi değdiğimi? Ateşini dindirmemi gördün mü..." diyor bir şekilde. Bazen de "yok yok, daha mı istiyorsun?" diyor sonra da. Mesele o, şu, bu değil. Hiç olmadı. Kâinatın merkezi tek. Biziz. Biriz. Sadece deneyimlerimizin farklılığı kadar ayrıyız. Tüm yaşadıklarımız, tüm insanlarımız ister acı olsun ister tatlı, ister iyi isterse kötü; bu yolu anlamlandırmak için çok çok ince bir ayar ile hiç de tesadüfi olmayan bir şekilde verildi bize. Anla(mlandır)mak ise (zam)an meselesi.

Aslında çok ama çok uzun yazılabilir sevginin hikayesi; cinsiyetten ve dahi sıfatlardan bağımsız olarak. 'Biz' olabilmeyi, 'ben' olsa da 'bensizliği', 'sen evet sen' olsa da sensizliği anlamayı. Sevgiyi, aşkı, kavgayı, barışmayı, isyanı, kabulü, ruhu, değmeyi, özlemeyi, hissetmeyi, farkında olmayı olmamayı, kabul etmeyi etmemeyi, kriterleri, ders vermeyi, ders almayı, dürüstçe talep edilmeden zorlanmadan eksikleri/hataları paylaşmayı ve bütün(ler) olma isteğini, şükrü, 'ne yapalım o yerinde öyle'yi, o tüm ihtişamıyla belleklere, ruha kazınan binlerce anı(yı), insanın egosunun o acıdan/pişmekten kaçmak için hoyratça sarf ettirdiği lafları, hareketleri, 'kabul edilir miyim?' endişelerini ve sırf bu sebepten dostunu düşman/dışarıda olarak kalmasını istemeyi, ya da tam tersini, kapsamayı, buradan hareketle yakıştırmaları ve bunlara inan(ma)mayı, gözyaşlarını, kahkahaları, güveni, önce kendini sonra sevdiğin insan(lar)ını affetmeyi, sıfır(lar)dan tekrar tekrar başlamayı, başlayabilmeyi, değer(ler)i, sabrı, umudu, ne olursa olsun olduğu gibi/için sevebilmeyi....Vallahi ömrün kadar uzar gider... Aynı elif-vav'daki gibi diyelim. Yani, elif gibi sevdik, vav gibi eğildik.

Sevgiyle 19

✅ Bu içerik Kişisel Blog – Hayatı (G)özlemek tarafından hazırlanmıştır. Kullanmak ve/veya kopyalamak isterseniz serbestsiniz. Helaldir yani 😉👌

ZOR OLAN HERŞEY



Zor olan her şey güzel, güzel olan her şey zor. Farkındalık da burada.

Güzellik/iyi/doğruluk/huzur yolculuğunun kolay olduğunu/olacağını söyleyen sadece şeytandı. "En az emekle en fazla kazancı kazanacaksın" dedi ya mealen; o ontolojik prologta. Ona uymak kolay, ama bir o kadar zordu, ağırdı sorumluluğu insan olana.

Adem, "Âdem olmak" için önce uydu, şeytan(ın)a. Sonra yandı ve yangınını ikra(r) etti ve bildi. Kelimelerin tamamı öğretilen, en çok da yangını bildi. Çünkü en derinden hissetti bu kelimeyi/duy(g)uyu.

Hissettiği değil midir insanın aslolan?

O zaman herkese nasip olsun. ‘Âdem olan anlar' diyelim ve oracığa bırakalım. Alan alsın, satan satsın.

Sevgiyle 19

✅ Bu içerik Kişisel Blog – Hayatı (G)özlemek tarafından hazırlanmıştır. Kullanmak ve/veya kopyalamak isterseniz serbestsiniz. Helaldir yani 😉👌

HALLERİMİZ



Bu yazıyı Dalgalı Mutedil bir hal olarak mı yoksa (Ah)kâm olarak mı paylaşsam bilemedim. Baktım bu haller de bir (g)özlem içeriyor. O zaman dedim ki burada paylaşayım.

İsmin halleri gibi yaşamaktır hayat "...sen" dediğinle. Hayat(ımız):

YALIN HALİ gibidir; sadece sen ve benim olduğum.
Sadece biz olduğumuz, olabildiğimiz EKSİZ. Kimsenin giremediği aramıza, saatler, günler boyu doya doya konuşabildiğimiz, koklaşabildiğimiz; kısacası değebildiğimiz.

-E HALİ gibidir; YÖNELME yaşadığım, pervane gibi ışığına yöneldiğim, tıpkı senin gibi, yanacağımı bilsem bile korkmadan çekinmeden '...sen' dedirten.

-İ HALİ'dir tüm gerçeklerimi bildiğin BELİRTME gereği dost olabildiğim, olabileceğine inandığım.

-DE HALİ'dir beni mutlu eden; benim sende, senin bende BULUNMA halini betimleyen, hissettiren tüm yaşadığımız ve yaşanması olası an(ı)lar.

-DEN HALİ gibi olduğunda ise aklım(ız)ın köşesinden hiç eksik olmayan ve hep yaşattığımız birbirimize AYRILMA/ÇIKMA halidir; ardını, arkasını hiç bilemediğimiz ve hiç bilemeyeceğimiz şimdiden; senden (vaz)geç(e)mem demedikçe.

Her HÂLİ ile güzel hayat...

Sevgiyle 19

✅ Bu içerik Kişisel Blog – Hayatı (G)özlemek tarafından hazırlanmıştır. Kullanmak ve/veya kopyalamak isterseniz serbestsiniz. Helaldir yani 😉👌

BİR BİSİKLET GÜNCESİ; YOKSA GECE (G)ÖZLEMİ Mİ DESEYDİM BİLEMEDİM



Hikâyelerden kaçmaya çalıştıkça burnunun dibinde hikayelerin bitmesidir hayat. Kafan bir deyişe göre bir dünya iken, kendine sorsan tam yerindeyken gitmekte olduğun yolda keyifteyken, ân'dayken yani...Ruhuna değen bir şarkı kulaklığında çınlamakta ve sen de gecenin sessizliğinde garipsenmekten korkmadan sesli sesli eşlik etmekteyken pedalına bastığın bisikletinin üzerinde; farklı bir milisaniyede pedal yerine frene basma gereği duyarsın.

Bir bankın üzerinde uyuya(kala)n bir adam görürsün. Bu yalan dünyanın yüklediği bir tedirginlikle yaklaşır ve omuzuna dokunursun usulca salimde midir, kendinde midir diye ve birkaç klişe laf edersin, bir karşı nida duyabilmek için. Gözlerini açtığındaki belli belirsiz gülümsemesiyle az önceki tedirginliğinin yerini cesaretle ikinci soruyu sormak isteği alır. Sonra bu konularda korkusuzca ve sevgiyle yaklaştığına şahadetin olan bir dostundan öğrendiklerini uygulamaya başlarsın. Hikayesini dinlemek istediğini söylersin; tam bu kelimelerle olmasa da kol kola yürürken.

Efeler diyarı Aydın'ın bağrından gurbetçi olarak gelen ve bir inşaatta çalışan Hasan'ın hikâyesini dinlerken bulursun kendini; onun bankta değil de adi blok sünger de olsa görece daha sıcak ve rahat yatağında yatması için yollanırken. 'Hazır kafam iyi, fıtratıma uygun davranayım da kafa ütüleyeyim' dersin ve sürekli soru sormaya başlarsın kahve ya da işkembe çorbası etkisi yapsın diye. Yürüdükçe ve sorular arttıkça Hasan'ın yüzündeki gülümseme artar. O cevap verdikçe yalın ve açıkça artı olarak bir de güldükçe keyiflenirsin. Metreler santimetre gibi gelir. Bir elinde bisiklet diğer kolunda Hasan'ın kolu varken viktorya sikrıts mankenleri gibi dümdüz yürüdüğüne şaşırırsın da derdin burası değildir.


Hasan'ı deştikçe ayılır. Ayıldıkça sohbet daha bir keyifli hale gelir. Çünkü karşılık vermeye başlar Hasan. Değmenin şartı olan iki taraflılığı hissedersin ve huzurlanırsın. Hasan'ı 'sabah uyandığında önce iş güvenliği bak, ayılmadan işe başlama sakın ha!' diyerek beylik bir iki laf ederek sıcacık adi blok sünger yatağına uğurlarsın ve (anlamlı bir) ara verdiğin bisikletinin pedalına basmaya devam edersin.

'Gecenin dördünde derdin ne?' diye sorarken bulursun kendini. Burası önemli midir bilinmez, devam edersin yoluna. Benzer birini daha uyandırırsın, bu sefer tahta bankta değil ama bir otobüs durağının soğuk oturağında kalakalan. Onun da hikâyesini dinlersin ama o pek anlatma/paylaşma niyetinde değildir meselesini. Nihayet anlarsın; egosu, siniri, kızgınlığı yüksek ama bir o kadar da minnet hissedercesine naziktir. Anlarsın yolu vardır onun daha. 'Yuvana mı gitmek istersin yoksa tam tersi istikamete mi, ya da nereye?' diye sorarsın birkaç defa. Kararsızlığını hissettiğinde yolundan alıkoymadan 'salimde' olduğuna dair beyanını esas alır ve oturduğu yerde bırakır devam edersin (kendi) yoluna. Kendi (pe)dalına basarak mı demeliydim, bilemedim. 

Sevgiyle 19
 

(Fotoğraf alıntıdır.)

✅ Bu içerik Kişisel Blog – Hayatı (G)özlemek tarafından hazırlanmıştır. Kullanmak ve/veya kopyalamak isterseniz serbestsiniz. Helaldir yani 😉👌