Adı Kemal. Soyadı, otobüs yolculuğu için bilet alırken nidaya döndü. Ancak pek de hatırlan(a)mıyor ne gariptir. Soğuk bir sabah, otoban gişelerinin az ötesinde belli belirsiz bir çekingenlikle ama fazlası bir çaresizlikle el etmekte gelen geçen onca arabaya. İri yarı denebilecek bir vücut yapısına sahip. Pehlivan gibi derler ya o ölçüde. Elbiseleri eski değil. Daha çok, epeydir giyilmemiş gibi sanki. İri yarılığından mı, ak düşmüş sakallarından mı yoksa elbiselerinin karanlığından mı, ya da şehir insanın kendinden mi dış dünyadan mı kaynaklı korkularından mı bilinmez; alınmıyor bir eğreti arabaya bile. Hatta aldırılmıyor da denebilir. Görünmez insanlardan olmuş şu anlarında.
Önünde duran arabayı görünce duraklıyor. Emin olamıyor. İlave el hareketi gerekiyor arabanın kapısına hamle yapması için. O kocaman bedenin içinde bir serçe tedirginliği var gibi. Üşüdüğü pek belli değil. Ancak söylediği ikinci ya da üçüncü replikten sonra uzun ve zorlu bir gece geçirdiği aşikâr oluyor.
Kemal cezaevinden çıkmış. Memleketine gitmek üzere yollara düşmüş. Cebinde otobüs bileti alacak ve hatta belki de yiyecek parası olmadığından kâh yürüyerek, kâh otostop çekerek gitmeye karar vermiş. Bir gün önce çıkmış aslında mapus damından. Hiçbir araba durmadığı için hava kararınca merkezi bir yere geri dönmüş haliyle. Bir cami avlusunda geçirmiş uzun soğuk geceyi. Belki bebekliğinde bırakılmamış cami avlusuna ama kendi kendini orada yapayalnız bulmuş kundakta bir bebek gibi her saniyesini hissederken gecenin. Kemal pehlivan gibi. Atlatmış bir karanlık geceyi daha; atlattığı gibi dörtbuçuk sene kere üçyüzaltmışbeş karanlık ve yalnız geceyi. . .
Gülemez olmuş. Konuşamaz olmuş. Boynu bükük olmasa da ruhu bükük belli. Yola bakıyor sürekli. Bu gece ölmediğine şükreder gibi ya da. Arabanın hızlı ve sert hareketlerini hissediyor. Bunca zaman ölmedim. 'Özgür kalmış ve çocuklarımı görecekken tam bok yoluna gitmeyeyim' tedirginliğinde. Tirbuşonla çıkıyor ağzından laflar. Sordukça cevap veriyor. Sormadıkça derin sessizlikte; ancak bilenin anlayacağı şekilde. Müziği bile kapatman gerekiyor onu anlamak, duymak istersen. Neşeli çalsa şarkı bir türlü, hüzünlü çalsa başka türlü. Üstüne üstlük sesinin oktavı da o kadar ters orantılı ki cüssesiyle.
Biri altı, diğeri on yaşında iki bebesi var. Demek oluyorki en azından biri zar zor hatırlayacak onu; hele de bunca zamanın bedenine verdiği değişikliklerle. Olsun be. Eve varmak var, sılaya dönmek var. Onları tekrar kucaklamak var. Şunun şurasında kaç kilometre varki Denizli'ye. Varacak elbet. Bir gün eksik bir gün fazla. Varacak elbet ve o da yalnızlığına çare olacak evlatlarının. Mapustayken kendini boşayan, çocukları da devlet yurduna veren karısına bir tek kötü kelime dahi etmiyor. Edemiyor mu, etmek istemiyor mu, yoksa buna dahi takati kalmamış mı belli değil. Zor bela "onun için girdim" dediği yerden çıkmasını beklememesinin derin yaraladığını hissediyor insan; belli belirsiz yutulan kelimelerinden. Amcasının oğlunu yaralamak suretiyle girdiğini ekliyor hemen ardınan. Dahasını soramıyorsun bile. Yüreğin pare pare oluyor.
Sigarası yok. "Bir sigara alabilir miyim?" diye soruyor. Verdiğin paketi açmasıyla üç taneyi arka arkaya içmesi bir oluyor. Ellerinde, acemiliğinden kendi yaptığı belli olan iki küçük dövmeyi görüyorsun. Biri ying-yang sembolü; sağ elinin fleksör pollicis brevis kasının üzerinde. Diğeri ise sol elinin aynı yerinde; bu da kuş şeklinde. Felsefesi olan dövmeleri var. Kendi seçtiyse tam da hikâyesini anlatıyor bu iki dövme bile.
Ekmek ustası Kemal. Ekmek yapmış hep ekmeğini kazanmak için. Okuyamamış. Babası da ona bu mesleği reva görmüş. "Baba ahı aldım ben" diyor. Bir keresinde top oynamaya gitmiş babasının yardım isteğini reddederek. Babası da "inşallah bacağın kırılır" diye beddua etmiş. O gün kırılmış bir bacağı. O sebepten topallıyor biraz. Otobüs terminalinde mağrur ama yavaş yürüyüşünü görünce anlıyorsun. "Baba ahı tutar, babalar ah etmemeli be !" diye ekliyor
"Acıktım" olarak cevaplıyor sorulan soruyu. Onca janjanlı yiyecek arasından açmayı seçiyor durulan benzincide. Zorla ilave ediyorsun torbasına üçer beşer daha. Çaylar da alındı kağıt bardaklarda. Simidin ucundan da paylaştık mı yeter bize. İşte şimdi yakılan sigara, sigaraya benzedi be.
Terminale de geldik. Yol da beklemez, yolcu da. Bir an önce varmalı Kemal evlatlarına. Ekmeğini kazanmak için en özgür, en güzel ekmeklerini yapacak. Velayetlerini alacak yavrucakların. Yurttan çıkartacak onları. Bayram sabahları yaşayacaklar. Şefkat kapıları olacak onların. Bunca dersten sonra dersini ezberlemiş. Yeni başlangıçlar zamanı artık. Pişmanlığın, ahlanmanın vahlanmanın değil çabanın kıymeti var.
Yirmisekiz numaralı koltuk bir pehlivan ağırlayacak bugün. Hasretteki bir baba ağırlayacak. Onca soğuğa, üşümüşlüğe rağmen alev alev çaba ve özgürlük derdindeki bir insan oturacak oraya. Şansı dönüyor artık. Kalabalık terminal yalnızlığını bile çekmeyecek. Kalkmak üzere olan otobüsünün olduğu terminalin arkasına doğru topallayarak yürüyen Kemal yüzünde şükürlü bir gülümseme ile uzaklaşıyor . . .
Sevgiyle 19
(Fotoğraf alıntıdır.)
✅ Bu içerik Kişisel Blog – Hayatı (G)özlemek tarafından hazırlanmıştır. Kullanmak ve/veya kopyalamak isterseniz serbestsiniz. Helaldir yani 😉👌
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yaparken:
1. Yaptığınız yorumun, mutlaka yazımla alakalı olmasına özen gösteriniz.
2. Yorumlarınızda yazım ve dil bilgisi kurallarına uymaya çalışın lütfen.
3. Konu ile ilgili olmayan sorularınız için İletişim sayfasını kullanınız.