HER YERDE, HER ŞEYDE AYNI TAS AYNI HAMAM!

Yetmişiki yaşındaydı Celâl Dayı. Muhabbetin bir sırasında söyleyecekti yaşını. Tellâklık yapıyordu kendini bildiğinden beri. Elli yılı çoktan devirmişti mesleğinde yani. Kesesini atmaya başlar başlamaz olmasa bile bir soru ile açılıverdi ve ardı ardına anlatmaya başladı. Nefret ettiğim halde politika konuşur olmuştuk bir anda.  Memleket insanın canı orada atıyor çünkü.

"Hiç böylesi gelmemişti, yaşanmamıştı" diye başladı hatta cümleye. "Ne yanı onbeş yirmi sene önceye göre daha mı refahta, huzurdasın? garipseme sorusundan nice sonra döktü incilerini. "Yani bu kadar kötüsü gelmemişti." diye düzeltti yanlış anlaşılmayı; yanlış anlaşılmak kaygısı olmadığı halde. "Yetmişiki yaşında burada işim ne hala benim?" Ekledi hemen. "Bunlar hep o zamanlardan belliydi" dedi hafiften dişlerini gıcırdatırcasına. "Nasıl yani?" diye sormaya bile fırsat bulamadan devam etti Celâl Dayı.

"Dokuzyüzaltmışsekizde askerdim. İstanbul'da yapıyordum askerliğimi. Aniden İstanbul'un tüm birlikleri ile bizim birliğimiz de alarma, yani olağanüstü hale geçirildi." O hikayesini anlatırken ben de o zamanlarda tüm birlikleri alarma geçirecek hangi olay olmuştu diye düşünüp durdum; hepi topu kese yaparken sırttan bacağa geçerken verdiği este. Tarih bilgilerim fena olmasa da o tarihlere yönelik bir şey hatırlayamadım; biraz bilgi eksikliğim, haylisi hem kesenin hem de sıcağın verdiği rehavetle. Devam etti o kısa beklemişlikteki düşüncelerimi keserek ve söylediği ilk cümlesi ile hatırlayamamamın utancını o anlamasa da bana hissettirerek.

"6. Filo gelecekmiş İstanbul'a ve öğrenciler de onları protesto edeceklermiş. Bu yüzden alarma geçirilmişiz. Onca cahilliğime rağmen sormuştum çevremdekilere; ee bize ne bundan diye.". Sonra sesindeki kızgınlık ve acı hissedilircesine kelimelerini hızlandırmaya başladı. "Silahlara gerçek mermiler koyduruldu. Ve dendi ki Amerikan askerlerini koruyacaksınız." Tabiik,i orada değildim ve olamam da zaten teknik olarak ama sesindeki tınıdan resmen o andaki anlamlandıramama acı ve öfkesisini hissettim bugünün Celâl Dayısı o günün genç Celâl'inin. "Ne yani? Silahla, orduyla, gemiyle benim şehrime, yurduma gelen Amerikan askeri dururken sırf onları protesto etti diye vatanımın öz evlâdı öğrencilerine mi kurşun sıkacağım? Olmaz olsun böyle emir..." Söylediğine göre devreleri zor yatıştırmış bu halinden. Tam da bu soru ile eş zamanlı olarak bir elinde sabunluk diğer elinde sabun olduğu halde hem sabunluğu köpürtüyor hem de uzaklara dalgın bir bakış atıyordu. Kronometre tutsaydık eğer, belki de iki üç saniyelik bu kalakalış hem ona hem de bana uzun dakikalar gibi geldi desem yeridir.

Ardından inanılmaz bir şahit oluş, bir ahde vefasızlık, belki gönülden geçen çok acılı bir 'yazık' duygusu geldi; kelimelerinin yorumuyla. Ve ben de aynı duyguları hissettim ya da hala hissetmekteyim de diyebilirim.

"Ne Amerika, ne Rusya ne de başka birşey dediler onlar. Dedikleri sadece 'Tam Bağımsız Türkiye' idi. Lanet olsun, lanet olsun, lanet olsun. İster içeriden ister dışarıdan bizi bize kırdırana, buna alet olana yazıklar olsun..."

Sonrası birkaç saat gibi gelen derin bir susuş oldu hem benim için hem de Celâl Dayı için. Deniz Gezmiş'in mahkemede savunmasını yaparken yüz karası davanın hâkiminin 'niye gülüyorsun?' sorusuna verdiği cevap geldi aklıma ve canım acırcasına güldüm ben de.

"ARKANIZDA ADALET YAZIYOR DA, ONA GÜLÜYORUM..."

Sevgiyle 19

(Görseller alıntıdır.)

✅ Bu içerik Kişisel Blog – Hayatı (G)özlemek tarafından hazırlanmıştır. Kullanmak ve/veya kopyalamak isterseniz serbestsiniz. Helaldir yani 😉👌

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yaparken:
1. Yaptığınız yorumun, mutlaka yazımla alakalı olmasına özen gösteriniz.
2. Yorumlarınızda yazım ve dil bilgisi kurallarına uymaya çalışın lütfen.
3. Konu ile ilgili olmayan sorularınız için İletişim sayfasını kullanınız.