GÜVEN(Lİ)

İletişimin zıplama üstüne zıplama yaşadığı, fırlama üstüne fırlama yetiştirdiği bu çağda nasipsiz, şükürsüz, izansız iletişimleri yaratmak/yaşa(t)mak için yarışan insanlar, daha bir geçer akçe; güya/yersen.

Varsa yoksa 'ben' dilleri. Sorsan; "ben, 'ben' demiyorum." deyip, daha kendi cümlesinin paradoksunun bile farkında olamayan nefs abidesi insanlar. Konuşsan/konuşabilsen; kanıtları ile bir bir anlatacağın ama buna bile izin vermeyen güya 'ben' demeyenler. Tek düşüncesi, kendi (menfaati), yolu, dini. Nefsini din yapmış tapınanlar. Öyle ki, (güya) sevdiği/saydığını yok saymaktan geri durmayan bir edasızlık en yumuşak tabiriyle. "Nerden baksan tutarsızca. Nerden baksan ahmakça."

Şerefli Kelâm'da da geçtiği gibi; "Allah'a verdikleri sözü ve yeminlerini basit bir bedel karşılığı satanlar var ya, işte onlar için ahirette hiçbir nasip yoktur. Allah onlarla konuşmayacaktır, kıyamet günü onlara bakmayacaktır, onları temizleyip arındırmayacaktır. Onlar için korkunç bir azap vardır." 3.7

Hoş, (kendi nefsinden gayrı her hangi bir üst(ün) değere) inanmayana bu kelimelerin boş olduğu milyonlarca kez kanıtlanmıştır geçmiş boyunca. Ders alan olsaydı tarih tekerrür eder miydi oysa? Eğil(ebil)meyi bilen dışında mesele, kendini geliştirmeden ziyade kendini çeliştirme olarak tecelli edecektir biteviye.

Tam da burada bir akrabamın bu konuya reel bir örnek olacak önemli bir sözünün geçtiği sohbetimizi anlatmamın tam yeridir sanırım.

Adı Fikri değil ama ben ona Fikri diyeceğim. Fikri ağabeyim, Sultanhamam'da yılların esnafıdır.  Kendisi toptancı piyasasında olduğundan neredeyse tüm müşteri ödemelerini çek ile alır. Bir gün sohbet sırasında "işler nasıl?" soruma bir sürü alacağı olduğundan, ve hatta bunların hatırı sayılır kısmının batak olduğundan dem vurdu. İnsanların kendi çeklerini (altına imza attıkları kendi sözlerini/namuslarını) ödemediklerinden/yerine getirmediklerinden bahsetti. Genelde de çekleri yazdırmadığından, bir gün, bir hafta, bir ay, bir süre tanıdığını ancak buna rağmen ödeyenler yanında yine de ödemeyenler olduğunu tarifledi. Yakındıkları, işte bu kendi sözünün arkasında durmayanlardı. "Bu tip insanlara rest çeksene", "çeklerini yazdır", "dava et" vb. diye hariçten gazel okudum hadsizce; sanki o bunları bilmiyormuş gibi. Onun cevabı ise aslında oldukça anlamlıydı.

"Bak aslanım, ödemek isteyen öyle ya da böyle öder. Bir insan yeterki istesin. Ama (ödemek) istemeyen, değil dava etmek, si*sen ödemez. O sebepten ya bu deveyi güdeceğiz ya da bu diyardan gideceğiz" dedi. Yukarıdaki Şerefli Kelâm'da geçen " . . . verdikleri sözü" kısmı, Fikri ağabeyin anlattığı özü ve naçizane benim de dikkat çekmek istediğimi gayet iyi anlatıyor sanırım.

Verilen söz (Latince namos=söz) namustur işte. Sözünü tutmayan, sözünde durmayan, ister anlık ister zamana yayılı olarak bir söz verip de arkasında durmayan sözsüzdür. Yani namos'suzdur. Verdiği, vereceği sözü, ağzından çıkanı yok sayan namos'suzdur. Bu da onu vicdan(lar)da ve Yüceler Yücesi indinde cehennemlik eder. Bu dünyada deruni manada yastıkla başbaşa kalan bunu yaşar ergeç. Bu dünyada olmasa da itikadi olarak öte dünyada cehennemi yaşayacaktır.

(S)öz; saf, temiz, mert olduğu sürece güven(li) olur çağlar insan. (S)özünün arkasında ol(a)mamış insana bu hatırlatıldığında saf bir özür, zaman dilemek yerine karşı tarafın iyi niyetini kullanmaya, onu kandırmaya (teşebbüs etmeye) devam eder ve asıl 'hastalıklı' olan bu durumdur. Şerefli Kelâm burada da karizmatik bir ifade kullanmış. "Yemin olsun, onu aralarında çeşitli biçimlerde ifade ettik ki öğüt alabilsinler. Ama insanların çoğu sadece nankörlükte ısrar etmektedir."25.50

İşin bir diğer ironik tarafı da bu insanlar genellikle mazlumu oynarlar. Dinlenilmeyen, anlaşılmayan, 'süre tanınmamış' olan, haksızlığa uğrayan onlardır. "Benim de yaptığım hata(lar) vardır" derler de 'o hata(lar) ne diye sorulduğunda "hatırlamıyorum" derler. Hatırlamasına yardımcı olursun, hatırlatırsın. "Onlar hata değil. Şu yüzden, bu yüzden öyle davrandım/konuştum" derler. Ve hatta konjonktür uygunsa "donuma işedim ama senin yüzünden" benzeri bir ifadeyle sıyrılarak tüm suçu karşısındakine yıkar. Hani şarkı sözünde var ya, o hesap;

"Benim de sahneler aklımda.
Seninkilerden farklı ama.
Artık kendini kandırma.
Yoktur üstüne senin; güzeli çirkin yapmakta.
Suçuysa dünyaya atmakta.
Neyin bildinki değerini?
Benimkini bileceksin.
Bunu da tabi mahvedeceksin. . ."

İnsana dair tüm ilişki biçimlerinde görülebilen bir yaklaşımdır bu; farkedene. Patron-işçi ilişkisi, sevgililik, arkadaşlık, ebeveyn ilişkisi vs. vs. vs.

Yukarıda da dediğim gibi; sadece isteyen anlayacaktır. İstekli olan, önce özsorguya girip sonra değdiği her kapsamdan insana bu bakışla bakacak ve/veya üzerine düşeni yapacaktır. Bir yapar, iki yapar, üç yapar, dört yapar, beş yapar. . .Sonra? Akil olan kendisini dinlemek istemeyene hiçbir şey anlatmaz artık.

Yine bir şarkı sözü ile veda edeyim.

"Yalan dolu gözlere,
Durulmamış sözlere,
Dost olmayan yüzlere. . ."

Ne diyor Erich Fromm? "İnsanlığın yolculuğu, itaatsizlik (itiraz) ile başladı. Korkarım ki itaat (itirazsızlık) yüzünden sona erecek."

Bir diğer tespiti de şöyledir üstadın: "Vicdan kelimesi birbirinden oldukça ayrı iki olguyu ifade etmek için kullanılmaktadır. Biri, bizim memnun etmek istediğimiz ve öfkelenmesinden korktuğumuz bir otoritenin içimize yerleşmiş sesi olan 'Otoriter Vicdan'dır. Bu otoriter vicdan, insanların çoğunun vicdanlarına uydukları zaman yaşadıkları şeydir. Bu, aynı zamanda Freud'un sözünü ettiği 'Süper Ego/Üst Ben' adını verdiği vicdandır. Bu üst ben, baba korkusuyla oğulun benimsediği emir ve yasakları temsil eder.

Bir de otoriter vicdandan ayrı olan 'İnsancıl Vicdan' vardır. Bu, insan türünün her üyesinde var olan içsel sestir ve dış yaptırım ve ödüllerden bağımsızdır. İnsancıl vicdan, neyin insanca ve neyin insanlığa aykırı, neyin hayata yararlı ve neyin zararlı olduğu hakkında sezgi yoluyla bizi uyarır. Bu vicdan, bizim birer insan olarak fonksiyonlarımızı yerine getirmemize yarar. Aynı zamanda bizi kendimize çağıran, insanlığa davet eden içimizin sesidir."

Bu tespite dayanarak; herkes her halûkârda bir şekilde vicdanlıdır. Ancak, acaba hangisi evlâ?

Sevgiyle 19

(Not: Görsel alıntıdır)

✅ Bu içerik Kişisel Blog – Hayatı (G)özlemek tarafından hazırlanmıştır. Kullanmak ve/veya kopyalamak isterseniz serbestsiniz. Helaldir yani 😉👌

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yaparken:
1. Yaptığınız yorumun, mutlaka yazımla alakalı olmasına özen gösteriniz.
2. Yorumlarınızda yazım ve dil bilgisi kurallarına uymaya çalışın lütfen.
3. Konu ile ilgili olmayan sorularınız için İletişim sayfasını kullanınız.