K*ÇIMA YER EDEYİM HELE...

Kimisi cinselliğin acımasızca, izansızca bastırıldığı, onu çağrıştıran her şeyin tukaka edildiği Viktoria dönemindeymiş gibi bastırır güdüsünden, taa içeriden gelen duygularını/düşüncelerini. Bu öyle bir baskılamadır ki hiçbir nefsin karşı duyamayacağı bir gerilim yaratır. Bastırılan, maskelenen duygular, düşünceler ve dahi gerçekler mutlaka açığa çıkma eğilimi gösterir. Ne kadar saklamaya çalışsan, bir o kadar dengi bir kuvvet, onu özgür kılmaya hizmet eder. Sakla(n)ma kuvvetine karşı bir kuvvet seni açığa çıkarmanın yollarını arar; ne kadar dikkat etsen de ve tamamen senin kontrolün dışında. Bu, milyon kere milyon, milyar kere milyar kere kanıtlandığı üzere hayatın "dengeden gayrı bir sırrım yok" dercesine hissettirdiği bir durumdur. Tıpkı adı geçen dönemdeki onca baskıya rağmen baskı konusu şeylerin çok daha sertinin izansızca ortaya çıkması gibi. Dedik ya; denge olmasaydı hayat devam etmezdi, edemezdi.

İstisnalar pek tabii ki kaideyi boz(a)mazlar. Çünkü, istatistik biliminin 'sırdaşı olanı ihmal etmek' yahut pek de kâle almamak üzere bir pratiği vardır. Sebebi ise tanım(lam)aktır. Sıradışına/kanıtsız olana/gerçeklenmesi zor olana itibar etmek, tanımlamayı zorlaştırır, imkansızlaştırır. Ademoğlu/Havvakızı kendinden dışarı; tanımlayamadığı olduğunda çoklukla ilgisini çekse de aslen korkar ve kendini "ezik" hisseder. Bu 'ezik hissetme' onun şahsi kriptonitidir; tıpkı Superman'in bile zayıf olabileceğini anlatır gibi. Hâlbuki hep dediğim(iz) üzere zayıf olabilmek kocaman bir güçtür. Çünkü zaten gerçek zayıf olan belli anlarda zayıf değildir, her daim zayıftır.

Zayıflarla güçlülerin farkı yahut eziklerle karizmatiklerin farkı olarak tecelli eden durum hayli dramatiktir oysa. Örneğin zayıf olduğu halde gücü bir kez hissetti mi insan, nobranlaşır. Kuranî tabirle müstağnileşir. Yani 'bu bana üstün yeteneklerimden/özelliklerinden dolayı verildi' der. Bir anda havalanır. Kendini (tanrı) zanneder. Bil(e)mez bunun kocaman bir test olduğunu. "Kı*ıma yer ettiğim(i sandığım) yer, benim en büyük şansım(dı)" d(iy)emez. Öyle nadir bulunan bir durum da değildir hani bu durum. Oldukça kolay gözlemlenebilir bir hâldir bu. Gözleyen, oldukça sıklıkla fark eder bu hali. Mesela, çeşmenin başında oturan insan, susuzluk nedir pek bilmez; ta ki çeşme kuruyana kadar. Ancak akan çeşme ona hep güç verir ve onu sonsuz sanır; taa ki çeşme akmaz olana kadar. (Faydalı bilgi: Çeşm(e): göz, göze, pınar, göze benzeyen demektir. Gözün, gözenin yanı pınarın kuruması, vicdanın kurumasını ve o sağ olan duyunun öldüğünü temsil ediyor zannımca)

Yanlışlığı yüzüne vurulana kadar bunun sadece bir kitap cümlesi olduğunu sanır; taa ki sıram geliyor/geldi diyene kadar, kendinden kendine. Arayışını, olgunuluğunu/olmuşluğunu sınırlayamayan ya da bir endazeye oturtamayanın en büyük zararda olduğu gibi nafile soruların, nafile hesapların içindeki insan, nüfus kağıdı eskise bile nafile yaşamın esiri olmanın o acı sonuçlarını fark edemez. Yaşamın(ın) da sonsuz olduğunu sanır. Bil(e)mez insanoğlu neyin kalıcı/mübarek yani etkisi çağlar boyu sürecek olan olduğunu. Hep derim ya; bizim bilge kadının dediği gibi; "bir bakmışsınki bir eyvah sermayen olmuş."

Tiyatral; İngilizce tabiri ile drama(tic) olanın ne kadar iyi oynarsan oyna anlaşılabileceğinı bil(e)mez bu işin ustaları. Çünkü o kadar içindedirki bu dramatik hayatın. İçinde bulunduğu dünyayı tiyatro, hemdem şekilde tiyatro ettiği dünyayı gerçek sanmakta elim bir hataya düşmüştür. İster bir tokatla isterse yanaklarına bir buse kondurularak, ürkütülmeden, korkutulmadan, 'hey! hoşgeldin gerçek hayata' dercesine uyandırılmaya çalışılsa da derin rüyalarından o, lücid rüya meraklısı olduğundan uyan(a)maması ise gerçek dram(a)dır aslında. Ve bu drama kimilerine göre acı bir gerçek olacaktır. İroniktirki o zannedenler aslında romantik bir biçimde rüyanın kendisindedirler belki de. Kim bilir? Zaman ve hakikatler ve yahut en son tahlilde ebedi hesaplaşma/mahkeme kimin rüyada olduğunun şaşmaz doğrusunu verecektir. "Rüyasında kelebek olan bir insan mı, yoksa rüyasında insan olan bir kelebek mi?" paradoksu gibi. . .

Sömürgenin, gücün tavan yaptığı yukarıda betimlediğim, bitmez denilen o dönem bile bitmiş olsa da bu hasletin, kendisi zayıf etkisi kuvvetli dürtülerin meraklısı insan bitmeyecek. Bunu biliyoruz. Hayatın (g)özlenesi gizemi bize bunu tekrar tekrar göstermekte. Tıpkı sudoku gibi bazen cevap kolay olur. Bazen de başka satır(lar)dan çıkarım yapmak gerekir. Bu çıkarım(lar) sayesinde zorlar kolaylaşır. Örneğin birisini tanımak için onun başkalarına da olan davranışını incelemek anlamlı ve ders verici olacaktır. Bizler ise ders aldığımız sürece tekrardan kurtulacağız. Geçemediğimiz dersi tekrar ediyor olmayı anladığımızda ve dahi "artık dersimi aldım" diyene kadar bu fasid/t dairenin devam edeceğini bilmek ve bundan sakınmaya çabalamak bizi "farkında" yapacaktır. (Faydalı bilgi: Fasid: kendi başına meşru iken meşru olmayan bir şeye yakınlığı sebebiyle meşru olmaktan çıkana denir. Fasit: kısır döngü)

Mesela her hangi bir oyunun bir seviyesini geçtiğimiz zaman onu küçümsemeye başlarız; onu geçmek nice zamanımızı almış olsa bile. Yeni seviyelere, nice maceralara, nice yenilere yelken açmak isteriz. Bunun, 'bizi biz yapan' olduğunu sanarız. Aslında yeni macera, yeni zorluk; türevden öte değildir. Oyunu kurgulayan, seni yeni becerilere zorlar. Oyunu yazan kadar iyi oynayabilene kadar seni bir ihtiras sarmalında tutar. Oysa "hey! ben, oyunun bir nüvesi değilim. Öğrendiklerimi yepyeni, sadece bana özel bir oyun için kullanmak istiyorum. Öz(ü)gürüm ben" diyene kadar aslında oynanan/oyuncak, aksi takdirde oynayacak olacaksındır.

'Öğrenmek istiyorum' demek, 'bil(e)meyeceğin şeylerin de olduğunu biliyorum' demektir. Ve bu, 'biliyorum' gerçek bilmeklerdendir. Öğrenmek istemeyene bir şey öğretilemez. Tıpkı Gandhi'nin dediği gibi "Ah! Bir insanı gerçekten uyuyorsa uyandırmak mümkündür. Ama, uyumuyor da uyuyor taklidi yapıyorsa, ne kadar çaba sarf edilse de boştur." Bazısı buna "hazır olmak zamanı" der. O zaman sorarlar adama; intihar etmek üzere olanlar dışında ölüme hazır olan var mıdır mesela? Hâlbuki "ölmeden evvel ölünüz" ne kıymetli bir yoldur. Hazır olmak demektir. Hazırlanmak demektir.


Sevgiyle 19

(Not: Görsel alıntıdır)


✅ Bu içerik Kişisel Blog – Hayatı (G)özlemek tarafından hazırlanmıştır. Kullanmak ve/veya kopyalamak isterseniz serbestsiniz. Helaldir yani 😉👌

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yaparken:
1. Yaptığınız yorumun, mutlaka yazımla alakalı olmasına özen gösteriniz.
2. Yorumlarınızda yazım ve dil bilgisi kurallarına uymaya çalışın lütfen.
3. Konu ile ilgili olmayan sorularınız için İletişim sayfasını kullanınız.