DERDİM VAR: TÜKET(T)İM!

Tüketim şu insanoğlunun en zayıf olduğu yerdir. Tüketmek üzere yaşar. Tüketmek ile nefes alır. Tüketmek üzere gelmiş gibi davranır da kendinin tükendiğinin/tüketildiğinin ayırdına varınca derin bir yaraya gark olur. Çoğu zaman iş işten geçer. Bizim bilgenin dediği gibi "bir eyvah sermayesi olarak kalır"

Üstad Eric Fromm bu konuda öyle güzel tespitlerde bulunmuş ki birkaçını burada paylaşmadan edemeyeceğim.

"Tüketim malları endüstrisindeki sermaye yatırımının boyutu ile birkaç dev şirket arasındaki rekabet, tüketimi şansa bırakmamayı ve tüketiciyi de, daha fazlasını almak isteyip istememe ya da ne almak istediği konusunda serbest bırakmamayı gerekli kılar. Tüketicinin iştahı sürekli açılmalı, zevkleri yönlendirilmeli, yönetilmeli ve tahmin edilebilir hale getirilmelidir. İnsan, tek istediği "daha çok" ve "daha iyi" şeyler tüketmek olan ebedi bir süt kuzusuna, "tüketiciye" dönüştürülür. Ekonomik sistemimiz insanı maddi yönden zenginleştirirken insani yönden yoksullaştırmıştır."

Fromm'un aslında bu sosyo-ekonomik gibi gözüken tespiti insanoğlunun psikolojik altyapısının da şifrelerini veriyor enikonu zannımca. İnsanlık hem kendinden kendine hemdem şekilde etki alanında bulunan insanları ile olan ilişkilerine tam da böyle bakmaya meyillidir. Neyin nelere değip değmeyeceği konusunda şirazeyi kaçırmıştır/kaçırmaktadır an be an; o doymak bilmez tüketim fıtratı sebebi ile. Huzur ister güya sadece. Mutlu olmak ister sadece mesela. Sevmek ve dahi sevilmek ister lafa gelince; seçilesi bir tek şey olsa seçeceği. Tüm bunları bulduğunda ise o yukarıda tarif  edilen şirketler gibi davranan ulu nefs, neyden huzur bulacağını, neyden tatmin olacağını, neyden mutlu olacağını pompalar ona biteviye. Bundan sonrası ise sadece akışa bırakmaktır kendini; 'olması gereken oluyor' diyerekten. İtiraz etmemektir, öz(ü)gür ol(a)mamaktır artık kolay olan. Değişim, gelişim ihtiyacı hissetmemektir. Hâlbuki insan bilse; o pompalanan sırça tatminlerin ötesinde daha yerleşik ve güvenli bir huzur, mutluluk ve tatmin olduğunu devam eder miydi "tüketim dünyasının süt kuzusu" olmaya?

(Merak edenler için; şarkının Türkçe çevirisi: https://lyricstranslate.com/tr/foule-sentimentale-duygusal-kalabal%C4%B1k.html)
Devam ediyor üstad; ". . .zevklerine göre yaşadığı yanılsamasını taşıyan, mükemmel tüketici olmak üzere yönetilir ve yönlendirilir. Durmadan, onu kalan son gerçeklik kırıntısından da yoksun bırakacak sloganlar, telkinler ve gerçekdışı fikirlerle kafası şişirilir. Çocukluktan itibaren gerçek inançlardan caydırılır. Eleştirel düşünce çok azdır, böylece bireyi, yalnızlıktan ve kaybolmuşluğun dayanılmaz duygusundan ancak diğerlerine uyum sağlamak kurtarabilir. Birey kendini, kendi güçlerininin ve iç zenginliğinin fiili taşıyıcısı olarak değil, canlı varlığını uydurmaya çalıştığı kendisi dışındaki güçlere bağımlı fakirleşmiş bir "nesne" olarak hisseder. İnsan, kendisine yabancılaştırılır ve kendi yaptığı işlerin önünde diz çöker. Kendi üretttiği nesnelerin önünde, devletin önünde ve kendi yarattığı liderlerin önünde diz çöker. Kendi eylemi, kendisinin hükmettiği bir güç olacağına, onun üzerinde ve ona karşı duran yabancı bir güç haline gelir."

O ulu iç şirk-et ona derki sen (hep daha) iyisine layıksın. 'Daha' iyisi var. Bunu elde ettin. hadi devam et. Devamı 'daha' güzel olacak. Telkin deyince; insanın kendi nefsi, düşünceleri gibisi yoktur vesselâm. Anında kötüyü iyi yapar. Anında zararlıyı faydalıya çevirir. Anında 'daha'yı pompalar. Tersini de yapmaya en mahir olan da odur. Güzeli berbat etmede bu karanlık tarafın üstüne yoktur. "Gücün karanlık tarafı" en iyi kalite uyuşturucudan daha kudretlidir. Bir anda başka dünyalara (ardı pişmanlık olan hedonist anlık tatminlere) uçurur sanal olsa da. Bunu bil(e)meyen, farkında ol(a)mayan, küçümseyen çantada kekliktir halihazırda; örümcek ağına düşen sinek gibi. . .

Devam edelim üstadın sosyo-ekonomik tespitlerine. "Sonuçta, ortalama bir insan kendini güvensiz, yalnız, bunalımlı hisseder ve bolluk içinde mutsuzluk çeker. Onun için hayatın anlamı yoktur; hayatın anlamının sadece bir "tüketici" olmaktan ibaret olamayacağının belli belirsiz farkındadır. Eğer sistem ona, hayatta değerli olan her şeyi giderek daha çok kaybettiğini unutmasını sağlayan, televizyondan sakinleştiricilere kadar uzanan sayısız kaçış yolları sunmasaydı, hayatın anlamsızlığına dayanamazdı. Tersine sloganlara rağmen, iyi beslenmiş, iyi bakılmış, insanlıktan uzaklaştırılmış, bunalmış sıradan insanı yöneten bürokratların idare ettiği bir topluma doğru hızla yaklaşıyoruz. İnsana benzeyen makineler, makineye benzeyen insanlar yaratıyoruz. Özgürlükten ve demokrasiden bahsediyoruz ama sayıları gittikçe artan insanlar özgürlüğün getireceği sorumluluktan korkup, besili robotun kölesi olmayı seçiyorlar."

Kendi fark ettiği ya da bir dostunun fark ettirdiği ya da çalıştığı yerin anlamını bilip bilmemek arasındaki o kalın duvarın yıkılabilmesi için ilk balyoz olan sadece bir niyet ve istek olduğunu ve aynı zamanda yıkılacak o duvarın ardında derya deniz olduğunu bilmedikçe bu kaotik sarmalın içinde boğulacak ve o güzelim hayatı heba edecektir. Denizin içinde ya da yanıbaşındayken "deniz nerede ya hu?" diye sorar durur olacaktır. Doğru; "hazır olmayan hiç bir şey al(a)maz." Ancak hazır olmak için önce hazırlık yapmak gerekli değil mi?

Üstad'ın son bir güzel cümlesi ile bitireyim en iyisi: "Tanrılar yok etmek istediklerini kör ederlermiş sözünü kanıtlayacağız gibi görünüyor". . .

 Sevgiyle 19

(Görseller alıntıdır.)



✅ Bu içerik Kişisel Blog – Hayatı (G)özlemek tarafından hazırlanmıştır. Kullanmak ve/veya kopyalamak isterseniz serbestsiniz. Helaldir yani 😉👌

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yaparken:
1. Yaptığınız yorumun, mutlaka yazımla alakalı olmasına özen gösteriniz.
2. Yorumlarınızda yazım ve dil bilgisi kurallarına uymaya çalışın lütfen.
3. Konu ile ilgili olmayan sorularınız için İletişim sayfasını kullanınız.