PUTLAR(IMIZ)
Günümüz putları aslında tarih boyunca olanlarla anlam bakımından çok benzer ama algıda oldukça farklı yerlere konduğundan gizlenmiş vaziyette.
(Kısacık bilgi: Lât: Otorite…,Uzza: Güç…Menat: Para…)
Putu put yapan ise onu hayatının bir kısmına/tamamına hâkim ettirmek ve dahi böyle olduğunu hissetmemek. Onsuz yapamamak. O olmazsa öleceksin sanmak. Ona öyle ya da böyle tutuklu kalmak.
Allah-u ekber ya da Tanrı en/tek uludur demek ise tüm putları yıkan bir cümle; ister kabul et istersen reddet böyle bir ontolojik varlık olduğunu. Biraz sabırlı olunursa dilimin/kelimelerimin yettiğince anlatayım istiyorum (g)özlemlerimi. Teolojik manası dışına çıkılarak bakılırsa ki biliyorum çok zor geliyor birçoğuna; ister inanan olsun ister tam tersi; bu cümle bu dünya hayatının en özgürlükçü cümlesidir. Cümlenin kendisi bizatihi tarih boyunca çoklukla kötü niyetle kullanılmış bu yüzden de skolastik tandansta bakmadan düşün(ebil)enlerde "yine mi bağnazlık?" şüphesini harekete geçirmiştir. Haksız da değil bu algı; arkasında nice kötülük saklandığı için nankör ve fesatçı insan tarafından. Hâlbuki sadece kendini, özgürce ve bilinçli olarak (kibre saplanmadan) merkeze koymanın şartı; sadece 'en büyüğü' seçmek ve ondan başkasının önünde secde/biat etmemek, etmek zorunda kalmamayı seçmektir. Hoş, yukarıdaki zati ismi değiştirmek de kişinin tercihi pek tabii ki. Doğa ekber de diyebilirsin, insan(lık) ekber de, erdem ekber de. Ancak zannımca bunlar önünde sonunda subutidir ama olsun hepsi kabul yine de. Burası başka bir kanal deyip devam edelim.
Put aslında kal(akal)mak demektir. Özgürlüğünü teslim etmektir. İnsanı insan yapan empati, sevgi, özgürlük, vefa, şefkat, merhamet gibi duyguların manasal olarak azalıp saf ruhundaki doğru yer yerine mutluluk!/ikbal! adına yanlış yere ihtirasla, hırsla, şehvetle, hasetle, nefretle, öfkeyle harmanlanarak akması demektir çoklukla. Aslında bunun bir karşılığı da aşk. Çok kestirmece oldu gibi gelebilir. Haydi, hayatı (g)özleyelim beraber.
Kimimiz dogmalara âşık, kimimiz cinsi cinsimizi çeken bir sevgiliye, kimimiz çocuğuna, kimimiz anne ve/veya babasına; kısaca ailesine. Kimimiz işine, kimimiz mesleğine, kimimiz paraya, kimimiz güce/iktidara, kimimiz sekse, kimimiz şöhrete/tanınmaya. Kimimiz kendi rahatına, rahat hayata ya da, kimimiz kendi (düşünceleri)ne, kendi heva ve hevesimize, ille de/aralıksız mutluluğa. Kimimiz içkiye, kimimiz ilaca, kimimiz spora. Kimimiz sorgulan(ma)maya, kimimiz sorgulamaya. Kimimiz anlat(ma)maya. Kimimiz ise bizzat aşkın kendisine. İşte bu yer, kaybedeceğinden korktuğu, inancının/güveninin kalmadığı/kalmayacağını hissettiğinde ödünler vermeye başladığı, (kendine bile) yalanlar söyle(yebil)diği/hissettiği yerdir yani.
Özgürlüğünü alan şey, kişinin efendisi olmuştur/olacaktır. (Bazen) sen vermek istemediğin halde alıyorsa yani. Bu da şuradan anlaşılabilir; eğer herhangi bir kesitte, verdiğinin bir çeşit ödün olduğunu hissetmişsen (ki gerçeği kendinde gizli) bir duygu ile; efendine teslim olmuşsun ve bunu anda da olsa fark etmişsin demektir... Bunun farkındalığı da aslında şöyle açığa çıkar olur genelde: Bir dost sohbetinde olabilir mesela. Yastıkta uykuya geçmek üzereyken olur. İçkiliyken (sarhoş değil demdeyken) olur. Bedensel, zihinsel faaliyetlerden ziyade deruni (ve dahi zor) sor(g)ularla olur. Kalabalıkların, çoklukların gerçek 'çokluk' olmadığını anladığında olur. Her koşulda metafizik bir gerilimle olur ama! Yani kişi kendiyle, ruhuyla baş başa kaldığında olur. Yüzleştiğinde olur yani; güncel tabiri ile. Ancak unutulmaması gereken yer, tüm bu etkileşimlerde özne de kendisi insanın yüklem de. Bir de oluşun miktarı ana ve/veya kişiye göre değişir. Fakat mutlak surette olmuştur/olur/olacaktır.
Kendi kendine, bilerek isteyerek, taammüden, hiçbir surette zorlama olmadan verdiklerine, ödün demediği/demeyeceği anı hissetmek ise sadece sevgiyle olabilir. Sevgi yolu; insanı insan yapan, kâmil yapan bağımlılık değil bağlılık yoludur. 'Tarafsızca' ama 'tarafımca'dır.
Günümüzde çoktan ispatlanmış olan; en katı maddenin bile elektron/atom vs. mertebesinde ayrık ama aynı utkuda (mesafeye rağmen) birleşmiş eşler/denkler/hemhaller’in ahengi şeklindedir maddeyi/algılanabiliri oluşturan. Yapıyı sağlam yapan illaki kendisinin aynısı ya da hegemonyasındaki parçası ile birlikteliği değil, çoklukla diğeri farklı bir yükte olsa da onda çekmeye değer/onu çekmeye değer bir yük olduğunun ayırdında olarak birlikte olmaktır. Hem kapsa(n)mak hem de özgürce kendini ifade etme(sine izin verme)ktir. Bir yandan elif gibiyken hemdem senkronik vav olabilmekten geçer yani.
Bu ahenkten yoksun her yapı (iş, ev, aşk, aile, arkadaşlık, dostluk, aidiyet vs vs vs) er ya da geç yıkılacaktır/mutsuzluk kaynağı olacaktır. Yahut zaten yıkıktır da farkında olmamayı seçerek uyumaya devam ediyordur insan. Mesele, tek başına inert/kararlı olmakla beraber bütünler olabilmeyi sağlayan bağ(lılık) enerjisi ile mümkündür. İşte o bağ(layıcı) enerji denilen şey de saf sevgidir. Hatta hataları(nı) bilerek (kendini) sevmek/affetmektir.
Aşk ise (sadece ilk tetik anı) olmak zorundadır. Yani zinhar reddedilemez. Yoksa uzay boşluğunda kalakalırız. İlk tetik anından sonra kulaç atmak, emek vermek gerekir yani. Aşk buji ise, marşa basmaksa, sevgi de (nükleer) yakıttır, gaza basmaktır bir başka deyişle. Şöyle bir örnekle destekleyebiliriz belki. Bir şehir, sınırlarının tamamıyla bir yapıysa; aşk onun ilçeleri, insanların yaşadığının hissedildiği yerler... sevgi ise mücavir alanı, doğa(sı)dır. Doğası az, yapılaşması fazla olan şehirlerin yaşanılma isteği katsayısına bakarsanız göreceksiniz fazla aşkın/putlaştırmanın olası zararlarını. Doğada kaybolacak kadar salt mücavir alanı seçmek ise uçtur diğer taraftan hayat denen güzelliği; insanı, hayvanı ve doğası ile ahenkli/ahenkle yaşamayı seçen ruhlar için. Fazla aşk az sevgi değil, çoklukla sevgi ama mutlaka kararında aşk gerekli bir medeni/yaşan(ıl)ası şehir olmak için. Hangi tür bir şehirde yaşamayı seçmek ise bir karar/seçimdir. Hep söylediğim gibi her seçim saygıyı hakkeder; ister aynı düşün, ister tersini.
BURAYA KADAR OKUDUYSAN, BU FİLMİ SEYRET! METAFORLARA (UZAYLILAR FENOMENİYLE ANLATILANLARA) TAKILMAZSAN GERÇEĞİN TAM DA DİBİ BİR FİLM. (http://www.imdb.com/title/tt0096256/)
Sevgiyle 19
✅ Bu içerik Kişisel Blog – Hayatı (G)özlemek tarafından hazırlanmıştır. Kullanmak ve/veya kopyalamak isterseniz serbestsiniz. Helaldir yani 😉👌
İnsan paylaşmanın tadına bir kere varmayagörsün. Anlaşılsın, anlaşılmasın farketmeksizin; benden dışarı ne varsa sadece paylaşmak istiyorum. Zaten hep öyle istedim. Söz veriyorum YALIN OLACAK, YALAN OLMAYACAK
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yaparken:
1. Yaptığınız yorumun, mutlaka yazımla alakalı olmasına özen gösteriniz.
2. Yorumlarınızda yazım ve dil bilgisi kurallarına uymaya çalışın lütfen.
3. Konu ile ilgili olmayan sorularınız için İletişim sayfasını kullanınız.