BİR CENAZE; BİR ÖLÜM, BİR HAYAT

Kimine son görev. Kimine zorunluluk. Kimi paylaşmak için gelir. Kimi "bana da gelinsin" diye. Bazen yüzlerce kişi, bazen onlarca. Bir o kadar konuşma balonu tepelerinde duran. Bazısı kesin çizgilerle, bazısı kesikli çizgi ve bulut efekti ile. Kimisi sesli sesli konuşur. Kimisi ortamın ayırdında. Kiminin konuşası tutar, kiminin susası.

Son yıllarda gerçek sosyal medya olmuş durumda cenazeler. Mutlu anlarını pek paylaşası yok insanların. Baksanıza, ne bayramlar bayram gibi artık, ne de düğün dernekler var günler süren, kıvancı. Çağır(ıl)mıyor artık insanlar güzel şeyleri paylaşmak için. Gelmiyorlar, gitmiyorlar da tabiki. Ancak cenaze bu! Çağırılmasa da gidilen yerdir. "Cenazemiz var. Buyurun bekleriz" denmez çünkü. Davetiye bastırılmaz.  LCV'ler talep ya da takip edilmez. Sadece sahipleri, yakınları yayar mecburiyetten; akidedir diye. Haylisini, o yakınların yakınları yapar aslında.

Bu coğrafyada cenazeye katılmak özeldir. Acıyı öyle ya da böyle paylaşmak ister buraların insanı. Oraya giderken her zorluğu göze alır. Kişisel ikbâli arka tarafta kalır. Veda hutbesinde Yüzküsur bin kişiye hitap eden arkadaşları! Muhammet'in cenazesine katılan hepitopu onyedi (yanlış okumadınız 17) kişinin dışında kalanlar gibi değildir bu coğrafyanın insanı. Gerçekten mücbir bir engel olmadıkça katılır oraya. Samimidir yani oraya gitse de, gidemese de.

Küslükler olsa da ölü(m)ün hatrına icabet edilir. Bir nevi eğil(in)ir yani. Sırf o sebepten bile kıymetlidir gelenlerin gelmişliği, gelemeyenlerin mazeretleri de. Katı yürekler, acı paylaşmaya gelince yumuşar buralarda (ya da öyleydi bize öğretilen bilemedim; son yıllarda cenazeler(d)e bile yapılanı gördükçe/duydukça!?). Katılamayanlar  binbir incelikle özür bildirirler; gerek varmışçasına. Zamandan bağımsız, ilk değdiği anda eğilir zaten; sağ(olan)duyusu yüzünden.

Son görev! Son pişmanlık belki. Hani burada konuşma balonlarına dönsek; "kaç zamandır gidemedim. Cenazesine gelmek nasipmiş" de var, anıların baskısı ile bir garip sızı ve kıymet bil(e)meme utancı adına. Diğer taraftan "ne maçtı yaa"lar ya da benzeri konuşmalar yahut düşünceler. Bir tarafı hayatın milisaniye farklarla devam ettiğinin kanıdı. Diğer bir tarafı "orada yatan ben de olabilirdim, ya da benim yakın yakınım"ın psikolojik kaçışı. Önünde sonunda, hayatın devam ettiğine dair (sesli ya da sessiz) nidalar. Peki ya ders(ler), mesaj(lar) an'a dair? Alabilen alıyordur muhakkak.

Gelenekler, 'atalarımızdan öğrendiklerimiz'!!, hurafeler, batıllıklar... Anlamını bilmeden okumalar, enikonu dibe batmalar.

Ya-sîn suresini yani tam da sözlük anlamı ile insan suresini ölüye/ölü için (mev-tâya/mev-tâ için) okumak!!!!! "Diri olanı uyarsın ve gerçeği örtenler aleyhine söz hak olsun diye indirilmiştir" 36/70 demişken. Yahut, "Eğer dilersek onları boğarız. Bu durumda ne kendileri için feryat eden olur ne de kurtarılırlar. Ancak bizden bir rahmet olarak bir süreye kadar daha nimetlensinler diye kurtarılırlar. Onlara "önünüzdekinden ve arkanızdakinden sakının ki, size rahmet edilsin!" denildiğinde hiç aldırmazlar" 36/43-44-45 demişken.

Gerçekten çok ama çok dahası var bu lanet olası afyonların. Uzatmak istemiyorum. Biz adem sıfatındaki insanlar ne zaman neredeyse hergün öyle ya da böyle karşımıza çıkan (küçük kıyamet) ölümden ibret alacağız? Kendi ölümümüzü bir film seyreder gibi seyredip, film bitince, bu filmin etkisi(nde) olarak değiştireceğiz kendimizi?

Ne zaman uyanacağız, hayatın içindeki ölüm uykumuzdan; bedenlerimiz de canlı iken?

Sevgiyle 19

(Görsel alıntıdır)

✅ Bu içerik Kişisel Blog – Hayatı (G)özlemek tarafından hazırlanmıştır. Kullanmak ve/veya kopyalamak isterseniz serbestsiniz. Helaldir yani 😉👌

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yaparken:
1. Yaptığınız yorumun, mutlaka yazımla alakalı olmasına özen gösteriniz.
2. Yorumlarınızda yazım ve dil bilgisi kurallarına uymaya çalışın lütfen.
3. Konu ile ilgili olmayan sorularınız için İletişim sayfasını kullanınız.