BURCU'NUN ÖZETİ


Başka türlü bir kadındı Burcu. Sağı solu, öncesi sonrası kestirilemezdi. Bu gezegene ilk geldiği zamandan belliydi kestirilmezliği. Çünkü buranın gerçek(lik)lerine şüphe ile bakmak olmuştu hep sebebi ne hikmetse. Ağlamaları, gülmeleri standartlar dışıydı hep. Kestirilirdi cibilliyeti yahut ruhu da; tanımak için eğilmek gerekiyordu. Anlam(landırm)ak; tıpkı her varoluş mücadelesindeki insan gibi...Önünde değil, öncesinde eğilmek gerekti ama. Heyhat!, kim bu kadar meyilli ki bir başkası için eğil(ebil)meye?Çok da standart değildi yani. Çoğu kişinin ketum diyeceği cinstendi.

Annesi demişti oysa sabık kocasına hitaben, kutsal/kutlu müessese öncesi: "Bak oğul! Kızımı övsem bendendir, yanlıdır; yani sevdiğimdendir. Sövsem belki haklılığımdan belki anlamadığımdandır, acımasızdır. Ancak yine de sövmem bile sevgi(m)dendir. Her insan gibidir işte benim kuzum, ama biraz kendi gibidir. Burcu gibidir işte. Tüyünü aşağı okşarsan kedi gibidir. Naif bir mırıltıdan başka ses duyamazsın o zamanda. Sıcacık yuvasında sonsuza kadar yaşar. Hayat verir. Yalnızlığına çaredir. Diğer taraftan alabildiğince özgürdür. Denizler, okyanuslar gibidir ama birlikte yaşamasını da bilir. Küçücük bir ada kadar da olabilir o sınırsızlıkta sığınılası. Milyonlarca yıl aynı yerde kalabilir sorgusuzca. Ama o tüyleri tutup yukarı; tersine okşandığında hoyrat bir aslan gibidir. Tıpkı o adanın merkezindeki volkan gibidir. Ateş çıkar gözlerinden. Sakinleşmesini beklemeden yanına yanaşmak akıl kârı değildir. Yüreğin yetse bile aklın dur demelidir. Pençeleri her daim keskindir, patilerinin içine saklamak ise sadece onun karar vereceği bir şeydir. Ancak bilirsen en yumuşacık dokunuş da o patilerde(n)dir."

Annesi tanımış olsa da olabildiğince ve belki de kendinden bile fazla; saf sevgiyle baktığı için olsa gerek… haylidir kendini tanıyamamaktaydı/anlayamamaktaydı Burcu. Anlatabildiğine göre, kelimelere dökebildiğine göre ne eksi kutbunu ne de artı kutbunu hissedememekteydi; hissedebildiği şeyler olsa da. Dikkatini versin vermesin bir insanının sevincini, üzüntüsünü, hasletlerini, beklentilerini hatta derin acılarını hissed(ebil)iyordu; isterse arada binlerce kilometre olsa da. Çevresi ile uyum içindeydi çoklukla. Duy(g)uları açıktı açık olmasına da; meselesi bu değildi. Meselenin özü, kendi hisleri idi. Ne yaparsa yapsın bir türlü hissedemiyordu. Hissiz bir şekilde yaşıyordu; buna yaşamak denirse. "Sesini kaybetmiş adam"ı anlatan çocuk masalındaki gibi sesini bulmak için diyar diyar gezmekte idi. Araf'ta kalmışçasına orada öyle kalakalmıştı. Araf neresi ise işte... Bir tarafı cehennem, diğer tarafı belli belirsiz cennet(i). Hissiz(likle) savaş devam ediyordu üstelik. Sadece küçücük bir sebep yeterliydi oysa keyifli alınacak her nefes için. Sebepsiz alınan her nefes beyhude geliyordu enikonu.

Burcu'nun hisleri kendinin bile anlatamayacağı bir noktaya gelmişti elan; bunca hakimiyetine rağmen kelimelere; Adem'den beri kelimeleri bilen insanlardan olarak. Öylesine yaşıyordu; sebepsiz, amaçsız, hedefsiz; hiç alışık olmadığı hale. Kadın olmanın tüm zorluklarından mıdır, bilinmez; vav gibi eğik olmaya/kalmaya alışmıştı. Oysa elif olmayı da biliyordu. Dik(ine) yaşamayı da en iyi bilenlerdendi. Bir yanı elifliğe hasretken diğer yanı vavlığın sonsuzluğunda eriyordu. Zamanın acımasız tadı dilinde, gönlünde kâh acımasız bir tad bırakıyor, kâh amenna denilesi derin bir kabul tortusundan başka bir şey bırakmıyordu.

Hayalinde yahut hatıralarında köhne bir sahil kasabasının ıssız kumsalında kurulu tahta masanın yanı başında derme çatma kurgulanmış kamp ateşinin ne menem denilesi ısıtışı gibi kâh üşüyor kâh yanıyordu rüzgârın esiş yönüne göre. Ağız dolusu küfredesi geliyordu tam da bu hissedişte. Edebilseydi yahut ettiğinde işe yarasaydı edecekti, etmeye çoktan razıydı. Dilinde içilen aslan sütünün tadı, zihninde bin bir git-gel, kalbinde ise yine o çok tanıdık arada kalmışlık hissi. "Ne s*kim bir yangın ulan bu!" dedirten yine o tanıdık ama bir o kadar yabancı his ile derdest olmaya devam ediyordu.

Hikâyesini dinleyenin yüreğine hem bir esinti hem de kor düşüren Burcu, kendi gibiydi işte. Kâh elif gibi dimdik, kâh vav gibi eğik...

Tıpkı sen gibi, tıpkı ben gibi, tıpkı biz gibi...

Sevgiyle 19

✅ Bu içerik Kişisel Blog – Hayatı (G)özlemek tarafından hazırlanmıştır. Kullanmak ve/veya kopyalamak isterseniz serbestsiniz. Helaldir yani 😉👌

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yaparken:
1. Yaptığınız yorumun, mutlaka yazımla alakalı olmasına özen gösteriniz.
2. Yorumlarınızda yazım ve dil bilgisi kurallarına uymaya çalışın lütfen.
3. Konu ile ilgili olmayan sorularınız için İletişim sayfasını kullanınız.