(İL)HÂM OLMAK


İns'an....

Kimine göre sadece bir isim, kimine göre arkadaş, kardeş, abla ya da ağabey, anne, baba, çocuk, eş, öğreten, öğrenen, kiminin/kimine .. niyetle baktığı, kimine dost, kimine şeytan, kiminin iyilik timsali... algıya, duruşa, bakışa, sahiplik yahut aidiyet/izin verildiği ölçülerde değişen, değişmeyen sıfatlar; anlamları doldurulsun doldurulmasın. Ruh eşi içinse bunların tamamı olacaktır, olmuştur da belki...

Bilinemez bunların hangisini ister, kabul eder yahut isyan eder ama hepimiz gibi, varoluş mücadelesi için, sorgulamak, mutlak iyiyi bulmak için gönderildiği dünyada elbet cehennemini yaşayacak ve elbet her gerçek öz sorgudan geçenlerin tamamı gibi huzuru ve dahi kendi cennetini bulacak.

Farkındalığını ilmek ilmek örecek; yoluna çıkan acı-tatlı, iyi-kötü tüm sebepleri ile. Biliyor mu bilinmez ama, bu yol kutlu bir yol. İnsan olmak için, kâmil olmak için, kovulduğu cennetten ve hatta buldu sandığı onca sahte cennetten geçtikten sonra tekrar ve sonsuz olmuşluğu ile oraya geri dönmek için gerek şart olan bir yol. Dengeyi bulmak için, okulda defterine, sırasına, ağaçlara, her gün gördüğü yere, ya da ne bileyim nereye isterse yazdığı gerçek özgürlüğü, gerçek huzuru bulmak için, olmazsa olmaz bir yol.

İlk doğduğunda izlerini gösteren isyanın somut hali bu aslında. Şöyle ki:
Çok geçmeden o mutlu ağlama sesi doldurur doğumhaneyi o (güzel) ruhun. İsyanı dünyaya daha o anda başlamıştır belki de. "Ne işim var benim burada ya rahatımı niye bozdunuz?" der gibi bakmaktadır o küçücük gözleriyle. İçine doğduğu dünyayı aydınlatır aslında saflığı ve sıcaklığı ile tüm çocuklar gibi. Yani isyan devam edecektir. Etmelidir de. Çizilen yol değil, 'çizdiğim yol' demek için...edecek midir? Belki eder, belki etmez ama önemli olan seçimdir. Ve her seçimi, kendi bir kadir gecesinin sabahıdır. Önünde sonunda hayırlıdır. Ve tüm seçimler saygıya değerdir.

Yolu çetindir hayata atılanın; yolu zorlu ve taşlıdır ikra edenin...Aslında bir eksik, bir fazla yaşamışlığı ile hisseden bilir; aynısını/benzerini.

Müzisyenlerin nasıl notalarla dolu olabildiklerini anlayabildiğinde tünelde ışık görünmüştür; müzisyenliğe ve hatta sanata tabi ol(a)mamış biri olsan da. İlham denen mekanizma, kendini "O"nu anlayabileceğin formlarda kendini göstermesiyle oluşuyor. Herkesin mutlaka bir ilham kaynağı olmuştur/oluyordur/olacaktır. Önceleri farkında olamıyorsun onca yaşamışlığına rağmen. Kelimelerde saklıymış oysa... "Artarak severim" dediğin/diyebildiğin an'dır farkındalık kapısından geçtiğin an; sonu vuslat olsun, yahut olmasın. Aslolan kapasiteni/çeperini genişletmendir çünkü. Sevgi artınca ilhamı anlıyor, görüyor, şükrediyor insan. Gün gelip notalar kaybolsa bile artık biliyorsun seninle iletişimi kesmiyor "O". Verdiği ilham formunu değiştirmesini seni pişirmek için, aslında isyan etmeni sağlamak için verdiğini anlıyor insan. "O"na isyan etmeden hayata isyan edersen gerçek manada bir kabul ile tekrar tekrar o ilhamı verebilir olduğunu biliyorsun. Testlerinden de geçiriyor seni. "Farkında mısın, hissettin mi değdiğimi? Ateşini dindirmemi gördün mü..." diyor bir şekilde. Bazen de "yok yok, daha mı istiyorsun?" diyor sonra da. Mesele o, şu, bu değil. Hiç olmadı. Kâinatın merkezi tek. Biziz. Biriz. Sadece deneyimlerimizin farklılığı kadar ayrıyız. Tüm yaşadıklarımız, tüm insanlarımız ister acı olsun ister tatlı, ister iyi isterse kötü; bu yolu anlamlandırmak için çok çok ince bir ayar ile hiç de tesadüfi olmayan bir şekilde verildi bize. Anla(mlandır)mak ise (zam)an meselesi.

Aslında çok ama çok uzun yazılabilir sevginin hikayesi; cinsiyetten ve dahi sıfatlardan bağımsız olarak. 'Biz' olabilmeyi, 'ben' olsa da 'bensizliği', 'sen evet sen' olsa da sensizliği anlamayı. Sevgiyi, aşkı, kavgayı, barışmayı, isyanı, kabulü, ruhu, değmeyi, özlemeyi, hissetmeyi, farkında olmayı olmamayı, kabul etmeyi etmemeyi, kriterleri, ders vermeyi, ders almayı, dürüstçe talep edilmeden zorlanmadan eksikleri/hataları paylaşmayı ve bütün(ler) olma isteğini, şükrü, 'ne yapalım o yerinde öyle'yi, o tüm ihtişamıyla belleklere, ruha kazınan binlerce anı(yı), insanın egosunun o acıdan/pişmekten kaçmak için hoyratça sarf ettirdiği lafları, hareketleri, 'kabul edilir miyim?' endişelerini ve sırf bu sebepten dostunu düşman/dışarıda olarak kalmasını istemeyi, ya da tam tersini, kapsamayı, buradan hareketle yakıştırmaları ve bunlara inan(ma)mayı, gözyaşlarını, kahkahaları, güveni, önce kendini sonra sevdiğin insan(lar)ını affetmeyi, sıfır(lar)dan tekrar tekrar başlamayı, başlayabilmeyi, değer(ler)i, sabrı, umudu, ne olursa olsun olduğu gibi/için sevebilmeyi....Vallahi ömrün kadar uzar gider... Aynı elif-vav'daki gibi diyelim. Yani, elif gibi sevdik, vav gibi eğildik.

Sevgiyle 19

✅ Bu içerik Kişisel Blog – Hayatı (G)özlemek tarafından hazırlanmıştır. Kullanmak ve/veya kopyalamak isterseniz serbestsiniz. Helaldir yani 😉👌

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yaparken:
1. Yaptığınız yorumun, mutlaka yazımla alakalı olmasına özen gösteriniz.
2. Yorumlarınızda yazım ve dil bilgisi kurallarına uymaya çalışın lütfen.
3. Konu ile ilgili olmayan sorularınız için İletişim sayfasını kullanınız.