KENTSEL DÖNÜŞÜM (G)ÖZLEMİ



Eskiden beri oturduğu evinin yıkılacağı zamanın yaklaşması Şevket Bey'in zaten oldum olası var olan karamsarlığını daha bir arttırmıştı. Değişiklik korkutmuştu onu, hep olduğu gibi. Sabitlerin insanıydı Şevket Bey. Sabitledi mi bir şeyi artık o, sonsuz gibi gelirdi. İster bir düşünce olsun, ister bir davranış biçimi, ister bir insan(ı), isterse bir ev olsun; gerçek doğru olup olmadığı değil kendi doğrusu olması yeterdi. O sabitlerin inadına yıkılması ise katmerli yıkım yaratıyordu ruhunun derinliklerinde. Yıkıntılar arasında günlerce, aylarca, yıllarca dolaşır oluyor da nadiren bunun farkına varır oluyordu. Çünkü yık(ıl)mak utançtı onun için alıştırıldığı üzere. Yıkılacak korkusundan hiçbir şeyde/yerde tam olamıyordu. Şeytanın Adem ile Havva'ya ilk vesvesesi "Size yıkıl(a)mayacak bir mülk göstereyim mi?" dediğinden beri bu döngü devam ediyordu oysa neredeyse tüm insanlıkta.

Ne çok anısı vardı orada. Üstelik ilk taşındığında bile uzun süre o eve girmek dahi istememişti. Güveni öyle ya da böyle sabitlediği bekâr evinde kalmak daha güvenli geliyordu. Eninde sonunda alıştı yeni hayatına. Sabitleri hep peşinden geliyordu ama. Bazen önüne geçiyordu ve olmadık kararlar alıyordu. Yumurtanın içinden çıkmak istemeyen civciv gibi hep dışarıdan bekler olmuştu hayatı; zihninin engellerini aşamadığından bir türlü. Dışarıdan gelen her türlüsünden yaşanış, mutluluk dahi olsa kalıcı olamıyordu oysa...

Sabaha karşı desenli pijaması sırtında olduğu halde bahçedeki ceviz ağacına bakıp bakıp dedi ki "ne güzel, ne çok ceviz verirdi bu ağaç. Şerefsizler ilaç döküyorlar bir süredir; kurusun diye." Ne emeklerle dikilmişti, büyütülmüştü oysa o ceviz ağacı. Kökleri belki apartmanın altına bile gidiyordur, kim bilir diye düşündü. Gönülden bir 'yazık' duygusu geçti haylisi vicdanını sızlatırcasına belki de alışık olunan şikâyetlerinin en masumu olarak.

Fark etmedi belki ama emeklerin yıkılmasıydı mesele. Asıl korkutucu olan/olması gereken yer de burasıydı. Hiç (hükmünde) olmak tam da bu demekti satın alınan/satılan hayatlarda. Hoyrat kriterlerin, acımasız hırsların, ihtirasların dünyasıydı artık yaşlı dünya. Epikür'ün dediğine gelinmişti: "Açgözlü iştahlara teslim olmak gitgide daha fazla arzu doğurur. Sonuçta da doyumsuz bir özlemin acısını getirir..." Emeğin, sevginin bittiği yerin karanlık ve ateş olduğu ve hiçbir bedelin bunu kapatamayacak olması oldukça hazindi.

Oysa ölümden öte köy yoktu. Çoklukla fark etmese ve hatta inkâr etse bile Tanrı'nın ilk doğduğunda ona nefesi ile verdiği koddu bu. Bunun farkında olmak ile olmamak arasında sürekli kalakalıyordu.

Ne yıkım ah! Ne yıkım!

Sevgiyle 19


✅ Bu içerik Kişisel Blog – Hayatı (G)özlemek tarafından hazırlanmıştır. Kullanmak ve/veya kopyalamak isterseniz serbestsiniz. Helaldir yani 😉👌

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yaparken:
1. Yaptığınız yorumun, mutlaka yazımla alakalı olmasına özen gösteriniz.
2. Yorumlarınızda yazım ve dil bilgisi kurallarına uymaya çalışın lütfen.
3. Konu ile ilgili olmayan sorularınız için İletişim sayfasını kullanınız.